Öyle güzel, öyle manevi duygularla yüklü, öyle umutlara gebe, öyle içten, öyle apansız, öyle ciddi ve öyle mesafeli geçen Mayıs ayını da geride bıraktığımız, Ramazan ayının güzelliklerini içimizde hissetsek de sevdiklerimizle pek paylaşamamaktan yakındığımız şu günlerde Ramazan Bayramı’nı da buruk bir heyecanla karşılıyoruz sanki.
Çocukluk yıllarından bu yana her Ramazan ayında iftarlarda, sahurlarda anlatılanlardan olsa gerek; Ramazan ayı denilince aklıma “şükür” gelir, “kanaat” gelir, “tevekkül” gelir.
Tüm Dünyayı etkisi altına alan Covid 19 virüsü nedeniyle bir araya gelip kocaman sofralarda buluşamadık ama yine de “Şükür Rabbime, herkes sağlıklı olsun da yine bir araya geliriz.” Dedik.
Çoğu vatandaşımız bu evrede işinden gücünden oldu, zor zamanlar geçirdi, iftarda ortaya koyacağı ekmeğe kanaat getirdi.
Bu amansız virüs karşısında sevdiklerini kaybedenler oldu, cenazelerine dahi katılamadı. Sevdiklerinden ayrı olanlar, anasından, babasından hastanelerde haber alamayanlar, yurt dışından dönemeyenler, yurt içinde hatta aynı şehirde birbirinden ayrı kalan aileler oldu. İnsanlar öyle hasretler, acılar, çaresizlikler yaşadı ki, tevekküle sığındı.
Şimdi bütün bunlara ek, bizi biz yapan manevi değerlerimizden biri olan Ramazan Bayramı, diğer bir adıyla “Şeker Bayramı” çocuklar olmadan öksüz, büyükler olmadan yetim kaldı. Zaten son zamanlarda aynı mahallede, aynı sitede, hatta aynı blokta, daha da ileri gideceğim aynı katta oturduğunuz komşularınızın, çocuklarını şeker toplamaya göndermeyi bırakın, büyükleriyle bayramlaşmak bile akıllarına gelmeyecek kadar yabancılaştığı 21.yy’da bu pandeminin de etkisiyle iyice uzaklaştık, iyice birbirimizi önemsemez, selamlamaz olduk. Hatta bazılarımız, zaman geldi bu salgını bile bahane malzemesi olarak kullanmaktan çekinmedi. Oysaki insanın, insana ihtiyacı vardı. Kimse yalnız, kimse öksüz, kimse çaresiz hissetmemeliydi kendini. Bunun için elbet çabalayan, kendini diğer insanların ihtiyaçları doğrultusunda hizmete adayan koca yürekli insanlar da vardı. Şimdi o insanlardan olma, canlara dokunma, nefes olma zamanıdır tüm bayramlar gibi.
“Nasıl olsa salgın var, karantina var. Zaten kimse kimseyle görüşmüyor, benim suçum ne” diyerek öne sürdüğümüz gereksiz bahaneleri cebe koyma zamanı. Teknolojinin nimetlerini işine geldiği gibi kullanmaya biraz ara verelim. Sevdiklerimizi, bizlerden haber bekleyenleri, sesini duymak istediklerimizi, yüzünü görmek istediklerimizi arayalım. Bayram sabahı her bayram olduğu gibi erken kalkalım, çocuklarımızla bayramın tadını çıkarmaya çalışalım. Yaşayacağımız eksiklikleri bir nebze de olsa en aza indirgeyelim. Sağlık çalışanlarını düşünelim, güvenlik güçlerimizi düşünelim, askerlerimizi düşünelim. Onların ailelerini düşünelim. Şükrü, kanaati ve tevekkülü bir borç bilelim. Bayramları, güzelliklerden, umut barındıran tebessümlerden, çocuklarla tatlanan şekerlerden ayırmayalım.
Gönlüyle, varlığıyla, maneviyatıyla huzur verenlere, bu dünyayı cennete çevirenlere selam olsun.
Şeker Bayramınız kutlu, umut dolu, çocuklar kadar masum, analar kadar özverili, baba gibi kale olsun, sarsın ruhunuzu.
Ve unutulmasın yürekteki güç.
Çünkü gücü yürekte hissettikten sonra bayram olur tüm çıkmazlar.