Geçenlerde bir anekdot okudum. Oldukça etkileyici bir yazıydı. Aydınlık ve karanlığı birbirinden ayırmada etkili bir yöntemi öyle güzel bir imayla anlatmıştı ki paylaşmadan duramazdım.
Bir bilge kişi, çölde öğrencileriyle otururken demiş ki;
– “Gece ile gündüzü nasıl ayırt edersiniz? Tam olarak ne zaman karanlık başlar, ne zaman ortalık aydınlanır?”
Öğrencilerden biri;
– “Uzaktaki sürüye bakarım,” demiş, “Koyunu keçiden ayıramadığım zaman akşam olmuş demektir.”
Başka bir öğrenci söz almış ve “Hocam” demiş, “İncir ağacını, zeytin ağacından ayırdığım zaman, anlarım ki sabah başlamıştır.”
Bilge kişi, uzun süre susmuş. Öğrenciler meraklanmışlar ve “Siz ne düşünüyorsunuz hocam?” diye sormuşlar.
Bilge kişi şöyle demiş;
– “Yürürken karşıma bir kadın çıktığında, güzel mi çirkin mi, siyah mı beyaz mı diye ayırmadan ona “bacım” diyebildiğimde ve yine yürürken önüme çıkan erkeği, zengin mi yoksul mu diye bakmadan, milletine, ırkına, dinine aldırmadan, “kardeşim” sayabildiğimde anlarım ki; sabah olmuştur, AYDINLIK başlamıştır…”
İşte bilgeliğin başladığı nokta. İnsanı insan gibi görebilmek, belli gruplara dâhil etmeden, hedef belirtmeden, DİL, DİN, IRK, CİNSİYET ayrımı yapmadan, sadece İNSAN olarak görmeye başlamanın getireceği aydınlık bir başka olacaktır. Bu aydınlanma ne mezun olduğun okullarla, ne aldığın unvanlarla ne de bankadaki paranla mümkün olacaktır. Bu aydınlanma ancak aynaya baktığında karşında vicdanı hür, özgüveni tam, insanı insan yapan vasıfların birleştiği ışıkla var olacaktır.
Gözlerinde kendine karşı hissettiğin sevgiyi gördüğünde başlayacak bir yolculukla insanlığının kendi bedenine, ruhuna hitap etmesiyle en kötü en çirkin en berbat halinde de sen seni sevebileceksin, en güzel, en alımlı, en zengin halinle de kendinle mutlu olabileceksin. O zaman aynadaki senden hiçbir farkı kalmayacak senden gayrısında da. Önce insan kendini belli kalıpların içinden çıkarmalı, kendine özgürlük tanımalı ki, bunu diğer insanların hayatlarına dokunduğu anda da uygulayabilmeli.
Bu konuda geçmişe ya da yaşanmışlığa sığınmanın kimseye bir yararı olamaz. “Biz böyle gördük evladım”larla dönecek devran kalmadı. Düşünebilme yetisine sahip, insan olarak dünyaya gelen herkes mutlaka doğruyu yanlışı ayırt edebilecek zekâya da sahiptir. O halde iyi olanı, güzel olanı sirayet ettirelim yaşamlarımıza. Yaratıcının gözüyle, dünya gözüyle bakalım insanlara. İşte o zaman nasıl da dönüşecek karanlıklar aydınlığa… Her insanda bilgelik her bilgelikte insanlık hâsıl olacak.
Ne diyordu Einstein amcamız; “İnsanlar ikiye ayrılır; İYİ İNSANLAR ve KÖTÜ İNSANLAR”
Peki, siz insanlığın neresindesiniz?