Bir telaşla uzun süre beklediğim otobüse adım attım. Şoför kendinden emin bir şekilde; “Çantanızı durakta unutmuşsunuz.” Dedi. Ben de sanki her gün çantamı durakta unutup, tekrar inip aldıktan sonra yoluma devam ediyormuşum gibi sakinlikle çantayı duraktan aldım ve yeniden bindim.
Bana özel ayrıldığını hissettiğim arka yüksekte duran koltuğuma oturdum. Bir kadın da geldi tam yanıma oturdu. Oturdu ama ne oturma!
Kadın durmuyor, bir o yana, bir bu yana, bir altına, bir üstüne derken kımıl kımıl. Ne gazete okuttu, ne rahat oturttu. Derken fal taşı gibi açılmış gözleri gözlerimde; “Telefonumu durakta unuttum sanırım!” Dedi. O kadar sakinim ki, “Ben de çantamı unutmuştum, olur öyle” çıkıverdi ağzımdan. Kadın şaşkın. Hangi duygularla ne söylediğimi algılamaya çalışırken bir telefon sesi… Ben yine sakin, “A, sizin telefonunuz çalıyor sanırım, cebinizde olmasın?”
Kadın, bir telaşla cepleri kontrol ettikten sonra, buldu nihayet. Korku, gülümseme, suskunluk, kahkaha… Ay hangi duyguyu anlatsam inanın bilmiyorum. Hepsini gördüm beyaza dönmüş yüzünde.
Sonra gülüşmeler derken başladı anlatmaya. “Antalya bir cennet, hava çok güzel, mis gibi her daim. Ama Avrupa öyle mi? Avrupa’ya özeniyorlar. Şimdi şartlar çok kötü. Avrupa’nın birçok yerinde kaldım, orada doğdum, orada okudum. Uzun yıllar Almanya’da yaşadım.”
Ben de dayanamadım tabi, “Çok güzel. En azından kıyaslama yapabilme yetiniz gelişmiştir ama siz yine de çok sesli söylemeyin. Neme lazım duyan olur Avrupa sevdalısı da gitmekten filan vazgeçer, başımıza kalır sonra!” Dedim.
Gülümseme ile karşılık verdi kadın. Adı Mineymiş. Ekonomik koşulların Avrupa’da daha rahat olduğundan bahsedecektim ki, kadın hemen susturdu. “Evet, ama orada çalışma şartları bu kadar lakayt değil. Çalışma saatleri, çay saati, yemek izni vs. oldukça disiplinli ve baskıcı.” Sanırım Almanya’dan bahsediyordu.
Hemen söze girdim; “Doğru, eğer bahsi geçen yer Almanya ise. İş disiplini konusunda başarılı olduklarını daha önce de duymuştum. Ama bir Belçika, bir İsviçre, İsveç gibi ülkeler çalışma saatleri konusunda çok hassas diye biliyorum. Yanlışım varsa düzeltin tabi. Asgari ücret olarak kıyaslandığında 1600 Euro civarı diye hatırlıyorum, yeme içme daha düşük olunca 1000 Euro giderlerin dışında birikim yapacak para da kalıyormuş kendilerine.”
Mine,“Orada ev kiraları çok yüksek. Hem öyle arkadaşınızla ortak tutma kararı da cazip gelmiyor. Paylaşım yok. İnsanlar sıcakkanlı ya da çok güvenli değil.”
Mine, belli ki memleket özlemiyle yanmış, tutuşmuş ve yeni gelmiş. İyi ki de gelmiş. Eminim, birikim de yapmıştır. Diyemedim kadının gözlerine bakıp da, ”Burada da eskisi gibi güven kalmadı artık. İnsanlar gelecek kaygısı içinde yorgun, huzursuz ve asabi” diye. Elbette her ülkenin iyi ya da kötü tarafları vardır. Ama insanın öz vatanı gibi yoktur. Havası suyu derken ekonomik koşulları da yerinde olursa değmeyin keyfine.
O değil de ben bugün ne kadar da sakindim. Sabah ne içtiysem artık…