Antalya’yı baştanbaşa dolaşan güzel KL08. En sevdiğim hat. Yine iş çıkışı Güllük Caddesinden Lara istikametine doğru giden otobüsüme bindim. Otobüsüme dedim nasıl da benimsediysem. İçinde her ırktan insan kaynıyor. İranlısı, Rus’u, Romen’i, Alman’ı, Kırgız’ı, Kazak’ı. Birbirine karışmış farklı diller uğultulu tepeler gibi çınlıyor kulaklarımda. Kimi zaman bir kahkaha, kimi zaman dili farklı olsa da anlaşılır bir anne çıkışı yükseliveriyor.
Tıngır mıngır yolumuzda ilerliyoruz derken sürekli taciz halinde önümüze geçmeye çalışan bir araç sağ-sol yapa yapa ha çarptı ha çarpacak. Tam Işıklar Caddesi girişinde iki ya da üç defa ani frenle sarsıldık önce. Birkaç ani duruş daha yapılınca içerde derin bir sessizlik hâkim oldu. Ağlayan çocuk seslerinden başka birkaç burun çekişi, ritmik nefes alış verişi, bir de sadece alfabenin A harfini duyabileceğin kadın nidaları.
Bilirsiniz, Işıklar Caddesi yaz sezonunda yerli ve yabancı turistlerin gelişiyle Antalya’nın en kalabalık caddesidir. O cadde hakkında genel bilgiye sahip olmayan yerli turist aracı, otobüsle aynı hizada gitmeye çalışırsa ne olur? Tabii ki beklenen, kaçınılmaz, geliyorum da geliyorum diyen kaza olur. Millet nefesini tutmuşken ani bir frenle ciddi bir sarsılma yaşadık. Herkes yanındaki insanı tutmaya meraklıyken ben de hemen dibinde oturan hanımefendiyi tutayım dedim. Bizimkisi pek bir umursamaz, pek bir rahat çıktı. Ne tuttun der gibi bakıyordu sonradan Alman olduğunu anladığım kadın. Neyse son frenden sonra araç, otobüsü geçebilmek adına yine direksiyonu tekrar önümüze kırdı, kaptanımız ciddi bir kaza yaşanmaması adına durak direğini sıyırmak zorunda kaldı. Araçlar durdu, şoförler aşağı indi. Milletin gözü aşağıda olacaklarda.
KL08 kaptanı durumu anlamaya çalışıp izah halindeyken, yerli turist olduğunu düşündüğümüz kafası bedenine ağır gelen vatandaş, çene yukarda ‘hadi gel de ben yapacağımı biliyorum’ modunda dik duruş sergilemeye çalışıyordu. Şoför, “50 kişinin canı bana emanet, ne hakla daracık caddede öne geçmeye çalışıyorsun, yaptığının farkında mısın?” dedikçe, kazaya sebebiyet veren diğer aracın sahibi, “kimseye bir şey olmadı, ne uzatıyorsun, yürü git işine” demekle yetindi. Takılmış bir şekilde ‘olabilir, olabilir, ne olmuş, olabilir’ kelimeleri dışında farklı bir vurgusu yoktu. Bir özrü bile çok gören bu vatandaşın Allah sonunu hayır etsin. Aracından yaşlı ve çocuk da çıktı. Hadi kendi canını düşünmüyorsun bari yanındakilerin canına kastetme be kendini bilmez. Kaptanımız içeri girdiğinde herkesi hızlı bir şekilde süzüp, bir sorun olup olmadığını sordu. Çok şükür ki hepimiz iyiyiz, ufak tefek çarpmalar dışında kimsenin burnu bile kanamadı ama her şey olabilirdi. Sorumsuzca toplu taşıma araçlarının önünü kesip daha hızlı ulaşım sağlamak isterken, sebebiyet verdiğiniz kazanın sonuçları daha korkunç hatta geri dönülemez olabilirdi. Her yer insan kaynarken hızla geçeceğim diyerek bir cana sebep olunabilirdi. Allah aşkına bu kadar telaş neyin nesi, bu hırs nedir böyle?
Ah KL08 ve naif kaptanı, hâlbuki bugün ne kadar da güzeldin. Turistlere gidecekleri mekânları gönüllü tercümanlarınla tarif ederken, kartı olmayana kart, yaşlısına yer, çocuğa şeker verip, ergene gider yaparken, gülücükler ata ata giderken, bu da mı gelecekti başına.
Belki de büyük bir kazadan son anda dikkati ve refleksi sebebiyle onlarca insanın hayatının sorumluluğunu almış emekçi otobüs kaptanını gönülden tebrik ediyorum. İlgili davranışı ve olgunluğuyla, tüm yolcuların hatta dilini dahi bilmediği çocuğunu şekerle teselli ettiği turistin bile gönlünü kazanan güzel insan. İyi ki varsınız, hep var olun.