Yine normalleşmeyi yanlış anladık diye başlamayacağım. Ülkece bu konudan çok sıkıldı, bunun da bilincindeyim. Gün, hatta saat takip eden çocukların birbirlerine, “bugün bizim günümüz, sizin ki iki gün sonra” dediği bir zamanda yaşıyoruz. Normalleşmenin göbeğini kessen karşına a-normalleşmenin çıktığı bir dönemden geçiyoruz.
Mesela bu 2020 Ramazan Bayramı’nda evlerimizde dört gün boyunca tadından yenmeyecek bir bayram yaşadık.
Neden mi?
Çok şeyin farkına yeni vardık da ondan. Hep “Nerede o eski bayramlar!” Diyerek andığımız, geçmişi yâd ederken, daha eskilere atıfta bulunduğumuz bayramlardan geriye, sadece geçtiğimiz yıl yaşadığımız bayramlar kaldı. “Nerede o eski bayramlar?” Sorusunu şimdi 2019 için kullanmamız da pek yerinde oldu. Hatta sosyal medya hesaplarında geçtiğimiz yılları ‘anılar’ hatırlattı bize. Kimi bilmem nerede piknik yaparken, kimi şu otelde tatil yapmış. Kimine akrabaları gelmiş, kimi başka memleketlere gitmiş. Sonuç itibariyle herkes sevdikleriyle kucaklaşmış, tatillere gitmiş, çocuklarla yeni anılar biriktirmiş, doğadan aldığı ilhamla doğaya teslim olmuş. Ama tüm bunları yaparken farkına bile varamamış. Çünkü her sene olası, beklenilen durumlar yaşanmış.
Mesela; Evin hanımı ya da annesi yemekleri hazırlıyor ve bütün aile yemekleri sadece “O” nun hazırlayabileceğine inanıyor. Evde “O”nun yokluğu sezilmediği sürece, yemeklerin sistematik olarak önüne geleceğine alışan küçük bir topluluk gibi insanoğlu. Acı ya da tatlı yaşadıklarımız da öyle. Sıradan, alışılagelmiş, seyrinde devam ederken farkındalığımızı körelttiğimizin bile farkına varamadık. Ne zaman ki değişim bizleri etkisi altına almaya, kısıtlamaya, engellemeye, yalnız bırakmaya başladı; işte o vakit anladık, yaşamda neleri yanlış yaptığımızı, neleri atladığımızı, nereleri dert edip de neleri eksik bıraktığımızı…
A-normalleşme sürecinin başlamasıyla, normal olan, olağan olan her şeyi sorgulamaya başladık. “Normali neydi aslında?” Sorusuyla yüzleştik. Gereksiz isteklerimizin, gereksiz nedenlerini sorguladık. Eksiklerimizin aslında fazlalıklarımızın arasına saklanmasıyla görülmez hale geldiğini fark ettik. Değişim evrimin bir parçasıyken, insanlığın değişimin bir parçası olduğunu yeni yeni keşfettik.
İnsan, her ne olursa olsun zamanla evirilip değişebilen ve bu değişimin bile farkına varamayacak kadar kör olan yegâne varlıktı. Bu sebeple yaşadığımız bu günkü değişimi, bir sonraki nesil evirilerek yaşamaya devam ederse, geçmişi yaşayıp da farkını bilinçli bir şekilde görebilenler göremeyenlere anlatacaklar.
Nasıl mı? Anılarıyla, yanlışlarıyla, hatalarıyla.
Daha hatırı sayılır ve daha büyük fikirlere ev sahipliği yapacak daha küçük mekânlarda, daha doğada, daha yeşilde, daha mavide kalacak insanoğlu.
Ve bayramlar…
Her değişimde, değişimin bir parçası olan insanın yaşayabileceği en güzel anlar, en hüzünlü anlar, en gerçek anlar ya da en değişebilen hatıralar olarak kalacaklar.
İçinde bulunduğumuz pandeminin yarattığı a-normal bir hayatın, normal olarak algılanmasının önüne geçmek adına, kime göre, neye göre bir normalleşmenin peşinde olduğumuzun farkına varmamız arzusu içinde soruyorum;
Siz hala a-normalleştiremediklerimizden misiniz?