Sürekli mutsuz olan kral, bir gün vezirine dönüp, “Ben o kadar variyetin içinde, her şeyim varken mutsuzum. Ama hizmetçim her daim mutlu. Bu nasıl oluyor anlamıyorum.” Der.
Vezir durumun farkında bir ifadeyle, krala 99 Kuralını uygulamasını söyler. 99 kuralı nedir, bilmeyen kral, vezirin dediklerini bir bir yapar. Ertesi sabah hizmetçisinin kapısına bir kese altın koyar ve üzerine 100 altın yazar. Hizmetçi sabah kapısının önünde bulduğu keseyi alır ve başlar altınları tek tek saymaya. Sayar sayar ama altınlar 99 tane çıkar.
Bunun üzerine kesin yolda belde düşmüştür diyerek tüm ailesini seferber eder. Hanımı ve çocukları adım adım, sabahtan akşama hatta gece boyunca o bir altının peşine düşer. O kadar aramaya rağmen altının olmadığını öğrenen adam çok sinirlenir. Gece uykusuz kalır. Asabi ve tahammülsüz olur. Hanımıyla ve çocuklarıyla arası açılır. Günlerini o bir altının nerede düştüğünü hesaplamakla geçirir.
Birkaç gün sonra kralın huzuruna çağrılan hizmetçinin asık suratını gören kral şaşkınlığını gizleyemez, vezirine “Bir kese altın koydum kapısına, o kadar mutlu olan adam, şimdi mutsuz.” der. Vezir adamın 99 altına sevineceğine, o bir altının kaybına üzüldüğü için bu halde olduğunu izah eder.
Kral mutsuzluğunu, huzursuzluğunu düşünür. Boş yere üzüldüğünü, şükredecek o kadar güzelliğin içinde eksik kalanların peşine düştüğü ömrüne yanar. Vezirine “Keşke bunu daha önce söyleseydin de mutluluğu erken yakalasaydım.” deyince, vezir: “Aman kralım, şimdi de geçmiş zamanın derdine düşmeyin, bu güzel izahı nimetten sayın, mutlulukla beslenin. “ der.
İşte hayatımızdaki mutsuzluklarımızın temelinde de bu 99 kuralı yatar. Bize sunulan nimetlerin 99’unu hiçe sayar, o bir tane eksik kalan nimetin peşinden koşmakla geçiririz ömrümüzü. Belki de Allah o bir nimeti bize hayır getirmeyeceği için bizden esirgemiştir ya da verdiği 99 nimetin içinde gizlemiştir. Ama insanoğlu daima eksik olanın tamamlanması gerektiğine inandıkça, ne eksik tamamlanabilmiş ne de 99’un kıymeti bilinmiştir.
Kendi hayatımızda sürekli eksikleri düşünüp, hayatı, mutluluğu, sevdiklerimizi, sevenlerimizi kaçırmayalım. Biliyorum çok zor. Maddi yetersizlik, gelecek kaygısı, manevi eksiklikler, sağlık durumları derken herkesin eksik bir yanı var mutlaka. Kimi zengin olduğu için mutsuz, kimi güzel olduğu için huzursuz. Kiminin çok çocuğu var mutsuz, kiminin çocuğu olmuyor umutsuz..
Bu liste öyle uzun ki, bunun nedeni bile eksikliklerimizin daima aklımızı, mantığımızı, elimizi kolumuzu bağlaması, her anımızı çalması, hayatımızı oyalaması diye düşünüyorum.
Eviniz dağılıp kirlenmişse, çocukların sesleri kafayı şişirmişse, misafir eksik olmuyorsa, işe gitmek için çok erken kalkıyorsanız, arkadaşınıza canınız sıkılmışsa, sevgiliniz sizden ayrılmışsa, anneniz babanız isteklerinize karşı gelmişse… Üzülmeyi bırakın. Dikkat edin var olan şeyler mutsuzluğunuzun bir parçası olmuş. Her sabah uyandığınızda hala hayatta olduğunuzu ve mutlaka yapılacak bir şeylerin olduğunu unutmayın. Bakmaktan ziyade görmek için açın gözlerinizi, kalbinizi, geleceğinizi…
Sahip olduklarınıza odaklanın. Hayata ve varlığınıza teşekkürü bir borç bilin.
Ya o 1 eksiğiniz, 99 varlığın içinde saklanıyorsa…