Hepimiz son zamanlarda virüs nedeniyle yorulduk, yıprandık, telaşlandık ve telaşımız devam ediyor. Bunca zaman içimizi burkan virüs salgını sebebiyle bizim yaşadıklarımızın belki binlerce katını yaşayan sağlık çalışanlarının durumunu düşündükçe içim daralıyor. Sağlık bakanımız Fahrettin Koca’nın yönlendirmesiyle üç gün devam edecek olan 21.00 alkışını mahallemde duyunca dayanamadım, duygulandım.
Ben de sağlık çalışanı bir kardeşe sahibim. Yakinen neler hissediyorlar, nasıl zorluklar içinde mücadele veriyorlar daha net gözlemleyebiliyorum. İşte o koca alkışlar bu canlar içindi. Bütün mahalle ayağa kalktı. Alkışlar,kulakları çınlatan ıslıklar derken, yanıp sönen lambalar sayesinde güzel mahallem ışıldayan bir kristali anımsattı bir an.
Yetmedi, balkon demirleri bile dile geldi sanki. Gururlanmamak işten değil.
Sonra yükselen sesler;
“ TEYZEEE EVİNDE KAL, DIŞARI ÇIKMAAA”
“AMCAAA NE İŞİN VAR DIŞARDAAA”
“ÇOCUKLAR EVDE KALIN”
“SEVDİKLERİN İÇİN EVDE KAL”
“SEVENLERİN İÇİN EVDE KAL”
“ÜLKEN İÇİN EVDE KAL”
Her balkondan, her pencereden çoğalarak büyüyen cümleler akşamın karanlığını aydınlatıyordu adeta. Mahallem iyice coştu. Saat 21.10 ‘da bile mesajlar hala duyuluyordu. Bilinçlenen halkımızın bu denli kendinden emin bir şekilde katılımı hem etkileyici, hem de güven vericiydi.
Daha iki gün önce çok etkilendiğim bir yazı okudum. İtalya’da durumlar malum, vaka sayısı oldukça fazla ve kayıplar da virüsün başlangıç noktası Çin’i bile aşmış vaziyette. İtalyan bir cerrah vakalara yetişmekte güçlük çektiklerinden, cenazelere yetişememekten bahsediyor yazıda. Cerrah, insanlara aileleri hakkında tek bir olumsuz cümle kurmanın, yakınlarını kaybettiklerini söylemenin ne kadar zor olduğundan yakınıyor.
Bilindiği gibi, tüm dünyada virüs tespit edilen hastalar karantina evresinde ailelerinden uzakta. Kimse kimseyle görüşemiyor bu süreçte. Okurken içimi acıtan cümleler tam da burada başlıyor. Cerrah, “Ölmek üzere olan birinin, ailesine iletmemi istediği cümleler oluyor. Genellikle “Ona-onlara-kızıma-oğluma sevdiğimi söyle” ya da “Onun suçu değil” gibi cümleler” diyor. Vakaların artması sebebiyle yoğun bakımlarda yer kalmadığından ve tuvaletleri bile kullanmak zorunda kaldıklarını belirten cerrahın, “ Kim yaşamalı, kim ölmeli diye düşündüren bir durumun içindeyiz” demesiyle midem yanıyor. Düşünsenize o bir doktor. Bir doktor; suçlu- suçsuz, yaşlı-genç, zengin- fakir, okumuş- cahil, asker-sivil vs. ayırt etmeksizin herkese hayat vermek, herkese eşit çaba göstermek zorunda. Bu bilinçte olan bir doktorun kim yaşamalı, kim ölmeli deneyimini düşünmek dahi istemiyorum.
Elbet bu virüsle yaşamayı öğreneceğimiz, bağışıklık kazanıp soluksuz bırakmayacağı günler de gelecek. Bu amansız yolculukta kendimiz için, sevdiklerimiz için, sevenlerimiz ve yurdumuz için bilinçli bireyler olup, gerekmedikçe evden çıkmayalım. Bu zor günleri kendi çabalarımızla ve titizliğimizle önlemler alarak aşmaya özen gösterelim. Ancak bu şekilde sağlık çalışanlarımıza fayda sağlamış olabiliriz. Ancak o zaman 21.00 alkışına hak kazanabiliriz.