Otobüs serüvenleri hızla devam ediyor. İyi ki var şu otobüsler de insan her defasında farklı kişiliklerden ve farklı kültürlerden alması gereken dersleri alıyor hayatına.
Otobüse adım attığımda üç-dört ters koltuk boş. Yaşlı denebilecek herkes ayakta. Bir tane dayım oturmuş yan koltuk boş. Ayaktakilere teklif ettim, “Yavrum biz ters gidemeyiz, sen otur” demelerinin ardında müsaade istedim ve oturdum.
Yanımdaki dayıyla göz göze geldik. Huzursuzluğumu fark etti. Göz kırptı. Dayanamadım, “Onca büyüklerimiz ayakta iken oturmak zor oluyor, kendimi kötü hissediyorum” dedim. Ardından bir daha baktı, gülümsedi. Kafasını muzip bir şekilde sallayarak “Sana ne onca yaşlıdan?” Dedi. “Olur mu öyle şey dayım, siz de rahatsız olmuyor musunuz?” Dedim. Yine gülümseyerek, “Bana ne?” Dedi.
“Bu kadar insan ayaktayken oturmak zor oluyor ama..” Dedim. Yine gülümsedi ve ciddiyetle tuttu kolumdan, “Bize ne kızım…” Dedi.
Sonra duramadı. Otur kızım otur, bak sana ne anlatacağım diyerek söze başladı; “Ben 65 yaşındayım. Babam 95 yaşında. Evin en küçük çocuğu benim. Babam da sağ bu arada. Erzurumluyum. Köye gittiğimde ilk iş kahveye gider bir selam veririm. Kahveye varınca el âlem, <Baban şimdi buradaydı, kaçırdın Yusuf> derler. Babama da <Senden sonra küçük abin geldi> derlermiş.
“Onu sırtlan, bunu üstlen, şunu dertlen derken babamdan daha yaşlı gösterdiğimi söylerler. Babam teyin gibidir. Bir orda, bir burda. Tutabilene aşk olsun. Ben kendimi bildim bileli adam hiçbir şeyi dert etmez, kafasına takmaz, sakinliğini bozmaz. Kim ne yaparsa yapsın <sen bilirsin> der çıkar. Kimseye bulaşmaz, etlisine sütlüsüne karışmaz. Babam, benim yanımda kardeşim gibi kalır. Şimdi anladın mı? Duvarı nem, insanı gam yıkar diye boşa dememişler. Sen teklif ettin kabul etmediler. O saatten sonra kim oturur, kim oturmaz, ne dert ediyorsun kendine. Yer bulmuşsun otur işte.” Dedi.
Ekledi, “Bak biraz sonra inenler olacak, o ters koltuğa oturamam diyenler düz koltukta yer bulamayınca nasıl da oturacaklar, iyi izle.”
Gerçekten de bir 10 dakikaya kalmadı, 2000 Plaza durağında otobüs boşalınca, ters koltuklar tek tek doldu. Az önce ‘oturamam’ diyen de oturdu.
Dayı yüzüme baktı, tekrar gülümsedi. “AAA gerçekten oturdular!” Dedim.
“Yaa, sana ne!” Dedi.
Ben de gülümsedim, müsaade istedim birkaç durak sonra da indim.
Dayım haklıydı. Üzerimize düşen vazifeyi yerine getirdikten sonra fazlası için çabalamak hem bizi hem de çabalar sonuç vermeyince bizi düşünenleri üzüyordu. Biraz daha rahat olmak gerekiyordu sanırım. En azından babamızın ablası, abisi yerine evladı gibi gözükebileceğimiz kadar rahat…