TRT -2 ‘de Türk sinemasının tanınmış simalarından, Yeşilçam’ın dört yapraklı yoncasından biri olan Hülya Koçyiğit’in hazırlayıp sunduğu “Film Gibi Hayatlar” programına takılıp kaldım. Konuk, Engin Çağlar.
Sinemaya 1968 yılında Bilge Olgaç'ın Öksüz filmiyle başlamış, 1969 yılında Orhan Aksoy'un yönettiği Kınalı Yapıncak filminde Hülya Koçyiğit ile oynayarak tanınmış. Benim de aktörle ilgili en çok aklımda kalan bu filmdir zaten. 90’lar öncesi doğanların bir kısmının, 80’ler öncesi doğanlarınsa hemen hemen hepsinin hatırlayacağı Türk sinema tarihinin en etkili, 70’lere damgasını vuran jönlerinden.
Kısacık zaman aralığında, onların sohbetleri geçmiş anıları tazelerken, siz de takılıp gidiyorsunuz izlediğiniz filmlere, karakterlere, anılara. Eskiden sinema kültürünün ülkemizde aslında ne kadar da zengin bir kültür olduğuna, sinemaya gitmenin ve seyre dalarken varılan hazzın nasıl da farklı lezzetlerle akıllarda kaldığından, romanlardan beyaz perdeye uyarlanan, şimdilerde ‘nostalji’ diye adlandırdığımız, izlemekten bıkıp usanmadığımız filmlerden bahsediyorlar…
Hülya Hanım, tam da bu esnada eski aşklardan dem vuruyor ki, Engin Çağlar’a şöyle bir soru yöneltiyor; “Engin’cim eski aşklar demişken, 47 yıllık mutlu evliliğin sırrı nedir? ”
1972 senesinde eşi Filiz Vural’la hayatını birleştirip, bunca yıl tek bir kadına gönül vermiş ve iki evladı ile mutluluğu keşfetmiş 79 yaşındaki Engin Çağlar cevap veriyor;
“Evet eskiden normal gelip, şimdilerde dikkat çeken ve merak uyandıran bir konu aslında. 47 yılın öncesi de var Filiz Hanım’la yaşadığımız aşkın. Komşu kızıydı, duygularımız karşılıklıydı, sevdik, niyetlendik, evlendik. Halen evliyim, iyi ki evlenmişim. İki evladımın annesi, canımın yarısıdır Filiz Hanım. Zaman zaman gençler kaç kez evlendiğimi merak edip, soruyorlar. İlk ve tek dediğimde, yüzlerindeki şaşkınlığı görmelisiniz, bu şaşkınlığa artık gülüyorum ve garipsemiyorum.“
Hülya Hanım, 47 yılın uzun uzun nasılını sorarken, Engin Bey tek bir cümle söylüyor; “Kimseyi yarı yolda bırakmadım.”
İşte burada takılıp kaldım. “Kimseyi yarı yolda bırakmamak”
Tabi ya, mutlu bir evlilik, özveriyle ve çıkarsızca sevmek için niyet edip, hayatına anlam katanını yarı yolda bırakmamaktı. O saatten sonra artık gaye, yekvücutta iki yürek arası sevdaya kapılmak olmalıydı. Sevgi, sadakat, hoşgörü ve bağlılıkla geçen her yılın, bir önceki yıldan daha etkili ve daha tutkulu olmasını sağlayan tecrübelerle yola devam etmekti.
Bir insanın doğasında ‘yarı yolda bırakmamak’ varsa, sevdiğini hiç bırakmazdı nasıl olsa. Evlilik, iyi günde, kötü günde, hastalıkta, sağlıkta diye başlarken, en büyük yemini sadakatle bağlı kalmak, her ne yaşanırsa yaşansın yarı yolda bırakmamak olmalıydı. Eskiden kimse kimseyi yarı yolda bırakmazdı sanırım. Rüzgâra bir kere kapılır, o rüzgârla okyanuslara açılır, ömrümün en güzel yıllarını hediye ettiği yol arkadaşıyla, acı-tatlı hayatı birlikte keşfederlerdi.
Mükâfatı, varsa evlatlarına kazandırdıkları sevgi anlayışı, yoksa yaşamın tadıydı damaklarında kalan. Bunu başarabilenler, bugün özenerek dinlediğimiz şarkılara konu olan 50 yıllık aşkları yaşayanlardır. Neler geçmedi ki aklımdan, Engin bey, “Artık gençlerin şaşkınlığını garipsemiyorum, gülüyorum” dediğinde. Haklıydı belki de. Günümüzde aşklar, günlük telaşlardan farklı kalmayan, çoğu kez yapaylıkla oluşturulan bir plan gibi hayatımıza dâhil olmuş durumda. Tüketilebilen, aynı zamanda hızla tükenen bir olgu haline gelmiş. O halde şaşırmamak gerek değil mi, şimdiki neslimizin şaşkınlığına.
İçimden bunları geçirirken, Hülya Hanım’ı da düşündüm. Manalı ve haklı gözlerle karşısında oturan Engin Bey’e bakıp, söylediklerine katılırken, aslında O da birçoğumuzun bildiği üzere eski milli futbolcu ve film yapımcısı eşi Eşref Selim Soydan’la 1968’den bu yana evli. Yine filmlerden tanıdığımız (Gülşah Alkoçlar) “Güllüşah”ın da annesi. Yani 51 yıllık evlilikten bahsediyorum. Bunun gibi eminim çok örnek var, öyle ki birçoğumuzun anne –babaları da böyle güzel, mutlu yılları, uzun seneleri birlikte paylaştılar.
Yılların yorgunluğu yüzünde tatlı bir tebessüme, huzurlu bir duruşa ev sahipliği yapan Hülya Hanım ve Engin Çağlar’ın bu güzel sohbetlerine, ekranın karşısından da olsa dâhil olmak çok keyifliydi. Umarım onların fark ettikleri ve yaşama anlam katan aşklarını örnek alan bir nesil olma şerefini hayat bize de sunar. Nice 50 yıllık hatırlandıkça anılası, anıldıkça yaşanılası aşklara…
Özge GÜRÜN