Otobüse henüz yeni binmişim. Ön koltuktan teyzem sinirle bağırıyor; “Bu ne terbiyesizlik, ayıp ama bu yapılan!” Ne yapıldığını anlamadım ama koridorda iki adım ilerleyince fark ettim ki, iki adam ve bir çocuk dörtlü koltuğu kapatmışlar.
Çocuktan çok sesi çıkan adamlar, Arapça şarkılar söylüyor ve bir kişi bile “Yavaş kardeşim, bi sus artık!” demiyor. Teyzem içerlemiş artık duruma, başının ağrıdığını belli eden tavırlarla arkasına baka baka yolculuk ediyor. “Teyzem çocuktur, konuşuruz şimdi babasıyla, sorun olmaz, sen bu kadar dert etme” demekle yetiniyorum.
Durumun gerçekten içler acısı noktasına şimdi hazır olun. Arap olduğu konuşmasından ve şivesinden belli olan adam dörtlü koltuğun koridor tarafına oturmuş ve ayaklarını karşı koltuğun üzerine uzatmış. Yanında bir adam ve ayaklarını uzandığı koltuğun cam kenarında da bir çocuk.
Bütün iyi niyetimle ayaktaki yaşlı amcaları işaret ederek o koltukların yaşlı, hamile ve hastalara ait olduğunu, ayrıca bu şekilde oturulan koltuklara ayak uzatmanın hoş olmadığını anlatmaya çalışıyorum. Adam önemsemez tavırlarıyla iyice yerleşiyor. Yaşlı amcalar, teyzeler ayakta.
Çocuğun annesi ve yanındaki yine Arap başka bir kadın dörtlü koltuğun hemen arkasında derin sohbetteler. Olan biten umurlarında değil havalarında. Babasına bir kez daha ikaz ediyorum ancak aldığım tepki karşısında şaşkınlığımı gizleyemiyorum. Sanane (! ) edasıyla ellerini kaldırıyor, asık suratlarının yanı sıra kendi dillerinde argo kelimeler sarf ettiği karısının “sus” dercesine hareketlerinden anlıyorum. Çocuk da susuyor o sırada.
Otobüsteki erkekler hemen hareketleniyor. Türkçe olarak onlar da, “İndir kardeşim ayağını, git kendi ülkende yap bu hareketleri burası Türkiye” diyorlar. Arap iyice durumu abartıp yer vermediği gibi ayağa kalkıp içimizden birine yumruk sallamaya kalkışıyor.
Bağırış, çığırış içinde insanlar kaptana durumu izah etmeye çalışıyor ve otobüsten bu terbiyesizleri indirmelerini söylüyorlar. Arap’ın yumruğunu havada yakalayan cevval kardeşimiz yumruğu aşağıya indiriyor ve “Defol git bu araçtan, elimden bir kaza çıkmasın. Benim ülkemde, benim memleketimde insan gibi duramayacaksanız defolup gidin. Bir de sizinle uğraşmayalım” diyor. İyi de söylüyor. Adamın karısı durumun ciddileştiğini görünce kocasının kolunu tutup, ‘haydi gidelim’ der gibi çantasına sarılıyor.
Arapların bu ilk huzur kaçırmaları değil toplu taşıma araçlarında. Duyarsız, asık suratlı ve yüksek sesle konuşan kaba insanlar denk geliyor genelde. İngilizce anlamalarına rağmen kendi dilleriyle anlamadığımız cevaplar veren, densizlikte sınır tanımayan, oturduğu koltuğu satın almışçasına sahiplenen ve gereksiz kaba hareketlerle yolculuk etmeye bayılıyorlar.
Kardeşlerimiz otobüsü durduruyor ve kolundan tuttuğu gibi gönderiyorlar aileyi. Tabi o iki adam aşağı indikten sonra da Arapça küfürlerine devam ederek el kol sallamaya devam ediyorlar. Bizim millet de dolu zaten çatan olsa atlayacak üstüne, kaptan basıyor gaza fazla beklemeden.
Bizim memleketimizde, insanca yaşamamızı kolaylaştıran öz değerlerimize saygı gösterecekleri yerde bizden hoşgörü bekleyip kendilerince haksız yere meydanda at koşturacaklarını zanneden maalesef hep sorun yaratmaya meyilli insanlar olabiliyorlar.
Yaşanılan bu üzücü hadisede, kaba kuvvete başvuran kim olursa olsun yolculuktan alıkoyan insanımızın duyarlılığı ve değerlerine sahip çıkması oldukça gururlandırıcı bir örnekle hafızalara kazındı.
‘Birlikten kuvvet doğar’ın güzelliğini yaşatan güzel insanlarımıza sonsuz teşekkürler.