Aslında bu yazıya, cennet mekân sultan Abdülhamit Han’ın petrolleri diye başlayacaktım. Ama gel gör ki incelemelerim sırasında en az Sultan’ın konumu kadar kahramanlık gerektiren olaylar vuku bulmuş.
Küçük bir bilgi vererek yazımıza geçelim; Şimdi bugünlerde Fatih Kalkanı ile gündem de olan Halep, Gaziantep, Musul, Hakkâri var ya. İşte 1800’lü yılların son çeyreğinde Alman bir mühendis, sultanın mührü ile mühürlenmiş bir fermanla Osmanlı’nın petrol haritasını çıkarmış. Atmış beş özel noktada rezervi ve kalitesi yüksek petrol. Osmanlı’nın gücünün son demlerine denk gelen bu harita, korunması için Topkapı sarayına bırakılmış.
Şimdi size bir soru; bu harita herhangi bir kopyası yapılmadan tek başına bir nüsha olarak mı kalmıştır?
İzniniz olursa bir soru daha… Bu atmış beş noktanın atmışını Lozan da terk ettiğimizi biliyor musunuz? İsmet, ismet kulakların çınlasın ismet. Devam edelim. Mühendis Alman, bölgenin kelle keseni İngiliz, Osmanlının son dönemi. Britanya, Rusya ve Almanya tuhaf bir şekilde 1.dünya savasından önce bir araya gelmişler. Sultanın petrol haritası ise Lozan da kaybettiğimiz yerleri kapsıyorken, kalan yerlerse Doğu Anadolu’yu da içine alıyor.
Yani o bölgelerdeki kanın durmaması, dış güçlerin desteğinin hiç eksik olmaması, sürekli koparılmaya hazır bir parça gibi tutulması, ardı ardına şehit vermemizin sebebi bu kan emici arkadaşların petrole olan açlığından. 1900 yılların başında, Almanya ve Türkiye’nin arasından su sızmadığı günlerde, hani iki gemilerini gönderip te bize sığındıkları dönemde, bizimde onlara uyarak 1. Dünya savasına girdiğimiz günlerde. Ezcümleyle.
Yani 1909-1918 arası ittihat ve terakkini at koşturduğu zamanlardan, küçük bir hatırlatma sorusu. Cennet mekân Abdulhamit’ten sonra Osmanlı’nın tüm bakiyesini yiyen ve tarih kitapların da ismi çok geçirilmeyerek korunan, ittihat ve terakkinin kendine göre kararlar çıkarttığı padişahı kimdi?
1918 de Türkiye’nin doğusunda bir millet iki devlet olan, Azerbaycan kan ağlıyordu. Bolşevik ihtilalinden güç alan Rusya, Ermeni taşnakları silahlandırıyor ve bölgedeki Müslüman Türk coğrafyasını ortadan kaldıracak çalışmalar yapıyordu. Bölgeden gelen katliam haberleri, Azerbaycan’ın çok hızlı bir şekilde Ermenilerin eline geçeceğini gösteriyordu. Plan Bolşevik gibi dursa da senaryo yazarı İNGİLİZ MİLLETLER TOPLULUĞUYDU. İşlerin yolunda gittiğini için memnun olduklarını Rusları her cephede destekleyerek gösteriyorlardı. Hazır memnuniyet demişken size Azerbaycan’ın İngiltere baş konsolosu MAC DONEL’İN kan dondurucu bir sözünü ifade edeyim.
ŞEHİRDE CESETLERDEN BAŞKA MÜSLÜMAN KALMADI.
Yapılan katliam sadece Bakü’yle sınırlı değildi. Diğer illerde de durum Bakü’den daha kötüydü. Hele ŞAMAHI’da, beldenin halkını camiye toplayıp, insanların gözleri önünde caminin imamına, ellerini ve kollarını kesip, gözlerini oymak sureti ile henüz canlı iken işkence yaptılar. Camideki tüm halkı kursuna dizerek katlettiler. Can Azerbaycan bu kaostan kurtulabilmek için Osmanlı’dan yardım istedi. Osmanlı bu yardımla Rusya, İngiltere ve Ermenistan’ı da karşısına alacaktı. Osmanlı ittihat ve terakki tarafından yönetildiği için böyle bir riske zaten girmezdi.
Ama devletin gerçek sahipleri Azerbaycan’ın bu sesine kulak verme zorunluluğunu iliklerine kadar hissediyordu. Nitekim kısa bir zaman sonra Nuri Paşa komutasında üç Tümen asker Azerbaycan’a ulaştı. Bölgeye geldiklerini duyan Müslüman halk, gönüllü olmak üzere Nuri Paşa’nın komutası altına girdiler. Ordu yeni takviyeleri ile beraber hızla harekata başladı. Azerbaycan’ın içlerine doğru ilerledikçe bazı tuhaflıklarda meydana geliyordu. İlk gün Ermenilerle ikinci gün Ruslarla üçüncü gün İngilizler ile çarpışıldı. Sanki dünya bir araya gelmiş küçücük Azerbaycan’ı Osmanlıdan koparma derdine düşmüştü. (Devam edecek...)