Hani hakkında çok şey konuşulup da aslında hiçbir şey bilinmeyen adamlar vardır. Güçleri ülke sınırlarını aşmış,ve karanlık odakların köklü projelerine el atınca ortadan kaldırılması elzem olan adamlar. Ölüm haberi gelene kadar kimsenin ağzına alamadığı, hileye tutulunca da derin devletin kullandık dediği adamlar. Ülkeye ihaneti meslek edinenlerin hoşlanmadığı, Özal gibi, Kahveci gibi, vali Yazıcıoğlu gibi, gördüğü adamlar. Yani Türkiye’nin yakın tarihi, hatta tarihe dokunan insanların seyri değiştirmedeki zevk alış şekli. Daha da bizim dilimizle faili meçhul serisi.
Başlıyoruz
Susurluk kazasından sonra herkesin adını ezberlediği Abdullah ÇATLI namı diğer ‘REİS’ . 40 yıla sığdırdığı ömrünü Türkiye de ki diğer reisler gibi hazin, görkemli ve ardında yarım kalmış projeler bırakarak tamamladı. Hayatta iken fotoğraf çektirmek için sıraya giren ünlüler susurluktan sonra tanımıyoruz kampanyasına dahil oldular. Bazı şer odakları neredeyse Adnan Menderesin idamını bile Çatlı organize etmiş diyecek konuma gelmişti. 80’lerin günah keçisi seçilen, Türkiye’yi ihtilal’e sürükleyen yegâne adam olarak anıldı. Hâlbuki Nevşehir ‘in genç ülkücüsü Ankara da öyle bir kavganın içine düşmüştü ki, geriye geçmişinden hatırlamaya değer hiçbir anısı kalmamıştı. 1977 yılının mayıs ayından önce sanki bir hayatı olmamış. Evliliğine, çocuklarına kalaycı Mehmet amcanın hayatına dair tutulan kayıtların hiçbir anlamı kalmamıştı.
Peki, ne olmuştu o yıllarda?
Ankara ülkücüleri yapılanlara sert karşılık vermeye başlamış, sansasyonel eylemlere imza atmıştı. Çok sayıda yandaşını gözlerinin önünde kaybeden bu gençler, yaptıkları ve yaptıkları söylenen her şeyi üslenmişlerdi. Bu gün bile o yılları ansak Ağca, Çatlı, Kırcı desek aklımıza hemen 7 Tip’li, Dr Bedrettin Cömert, Abdi İpekçi suikastları gelir. Peki, neden 3000 civarında kör pusuda öldürülen ülkücüler gelmez. Geçmişin bu yönünü çok irdelemeyeceğim. Zaten algıyı yönetmek böyle bir şeydi. İki tarafında ciddi kayıp verdiği bir savaş, bu savaşı derinleştirdiğini iddia ettiğimiz ülkücüler.
Öyle büyük şaşalı heybetli olmayan bu Anadolu gençleri, Sivas Şarkışla’dan, Amasya Taşova dan gelip, öğrenci oldukları Ankara da Türkiye’nin tarih sahnesine çıkacak eylemler yapmış . Ya da yapılmaya hazır olan eylemlerin isim babası olmuşlardı. Bu karanlık dehlizler mecliste kurulan onlarca komisyona rağmen aydınlatılamamıştı.
Buradan sonra iki konuya dikkatinizi çekeceğim sonra karar sizin.
Birinci konu…
Sene 1930 hikaye bu ya!
İstanbul defterdarlığına gelen tuhaf bir talimat Osmanlı dönemine ait 1,5 milyon evrakın yakılarak ortadan kaldırılması için emir verir. Lozan da ve Sevr de aldıklarından memnun olmayan uzun bacaklı, bir rivayete göre milli şefe bu emri verdirir. O an yakma yeri belli olmamakla beraber evraklar sirkeci garına gönderilip vagonlara yüklenir. O kadar evrak artık kaç vagon aldıysa. Haydar paşa garında toplanan evraklara enteresan bir şekilde Bulgar bir yetkili, yakılması için talip olur. O dönemki hükümet yetkililerini ikna edip kendi hükümeti olan Bulgarlar adına satın alır.
Şimdi burada bir parantez açmam lazım.
Tarihi yukarda verdim yazılı, emri verende tahminen biliniyor. Nasıl bir güç zehirlenmesidir ki, resmi kayıtları, fermanları, ülkeler arası yazışmaları, soyadı kanundan önceki etnik kimlikleri, Nüfus kütükleri, hangi Yörüklerin konup göçtükleri, yurt dışından gelen göçmenlerin nereye yerleştikleri, yani nerdeyse Osmanlı diye verdikleri evraklar yeni kurulan Türkiye Cumhuriyetinin kılcal damarları. 600 yıllık bir hanedanın tüm resmi kayıtları. Bu önemli arşivi Bulgarlara verecek kadar ne içmiş olabilirler. Tekrar soruyorum bu nasıl bir güç zehirlenmesi. Bu bilgilerin bizde kalanını da kozmik odada gizli olduğunu var sayarsak, hani şu haşhaş ilerin girdiği kozmik oda. Bizim bilinmeyen hiçbir gizemimiz kalmamış mı oluyor yani?
Devam edelim.
Bulgar hükümeti bu evrakları tekrar hamurlaştırmak için bir kısmını satın alır. Sirkeci garına giderken kamyonlar hiçbir önlem almadığı için bir kısmı uçar, bunlar da halk tarafından toplanır.
Evet, şimdi keşke yan yana olsaydık da sizinde de düşüncelerinizi alabilseydim.
Buraya kadar anlattık, şimdi tez şu…
Bulgarlar tercüme ettirmek için Osmanlıcası iyi olan bir gurup adamı evraklar üzerinde çalıştırdılar. Ayrıntılarda ki gizemi çözdükten sonra, artık bizimle alakalı yeterince bilgi sahibi olduklarını biliyorlardı. Bulgar derin devleti bu bilgileri doğru zamanda kullanmak için beklemeye başladı. Bu bekleyiş tam 40 yıl sürdü.
Devam edelim
70 yıllara gelindiğinde iki kutuplu bir sistem yürürlükteydi. Dünyanın jandarması konumuna gelen ABD, solculuk akımının yükseldiği Türkiye den rahatsız olmuştu. Soğuk savaş dönemiydi ve haklı olarak rakibi olan Sovyetler güçlensin istemiyordu Sanki bu günler gibi deyilmi. Sahneyi gözleriniz de bir daha canlandırın. Arkada Rus ve Türk bayrakları, önde devlet başkanları olan bir fotoğraf . ABD hemen ihtilal yaptırırdı dimi. Öylede oldu!
Her cenahta süren mücadele ülkemizde de devam ediyordu. Bu rahatsızlıktan haberdar olan Bulgar derin devleti, bilginin para edeceği dönemin geldiğine karar verdi. Nüfus kütüklerini çevirim esnasında yakın 100 yıl içerisinde oluşmuş kahramanlıklardan dolayı öne çıkmış aileleri buldular. Nasıl yani mi diyorsunuz. Ermeni ail