Evet aziz kardeşim zor bir zamandayız. Aydınlıktan çok karanlıkta geçiyor vakitlerimiz. Kendi kendimize bile yetmeyen, kendi kendimize bile söz geçiremeyen insanlarıyız bu çağın. Bir yanımızda ölüm kokusu, bir yanımızda açlık, gördüğün gibi, çok fena zalim zalimler.
Biliyor musun? "Bir saniye bile olmadan" bir çocuk açlıktan ölüyor dünyanın bir yerlerinde. Ve biz bunları bilenlerdeniz. Bilmenin vebali bilmemekten daha ağırdır. Her saniye bir kadın öldürülüyor "yine dünyanın" değişik yerlerinde, ve hatta adı Türkiye olan kendi ülkemizde.
Nasıl dile getirelim gerçekleri. Hangi sözü edersek fincancı katırlarını ürkütmeden yazmış oluruz yazacaklarımızı acep? Evet kendi ülkemize dönersek: Tamam bir kısım insanlar çok fazla tok, çok fazla servet sahibi, çok fazla "zalimler" ama. Tekrar eder söylersek "servet biriktirme sevdasında olanlar" başka insanlara karşı çok fazla acımasızlar.
Ve biz "böyle bir dünya da" daha çok yaşamak için, daha çok rahat etmek için, daha çok yemek yemek için "çırpınıp" duruyoruz. Daha lüks arabalara binmek için kendimizi heder ediyor, kendimizi ve vicdanımızı azaltıyoruz. Daha kocaman evlerde oturabilmek için "hainlik yapıyoruz" iman ettiğimiz dine. Yakınlarımıza dostlarımıza akrabalarımıza.
Mesela faiz umrumuzda olmuyor. Faizsiz iş yapılmayacağı kanaati hepimizde. Bankalar sığınma evimiz sanki. Sıkışınca aklımıza ilk bankalar geliyor. Sahi bu ne iştir? Allah faizin her türlüsünü haram kılmadı mı bize? Bu nasıl iman etmedir? Bu nasıl bilmedir Allah'ın varlığını? Bir yerlerde bir noksanlık var. İnsan taraflarımız, İslam taraflarımız azaldı sanki.
Allah'a ve Peygambere verdiğimiz sözlerde duramaz olduk. Allah'a verdikleri sözde duramayanlar "insanlara verdikleri sözlerde" dururlar mı hiç? Bunun için güzel kardeşim "doğru sözler" eder gibi yapıyoruz, ama yapmıyoruz. Yeni sözler eder gibi yapıyoruz "ama hiç bir sözümüz" yeni değil. Günah renginde ettiğimiz her söz.
Biz bu çağın "sözünde" durmayan kişileriyiz, kimse alınmasın bu söze. Kabul edelim, etmeyelim "çok yalan söyleyen kişileriz" yine bir birimize. Allah'ın doğrularını değil kendi doğrularımızı öne çıkarıyoruz. Kitaptan söz eder gibi yapıyoruz "ama hiç bir sözümüz" kitaba uygun değil.
Peygamberden söz ediyoruz "Peygamberi sevdiğimizi söylüyoruz" ama hiç bir halimiz Onun haline benzer bir hal değil. Yeyip içmelerimiz "asla" Onunkine benzemiyor. Çok yiyoruz "az veriyoruz" yoksullara. Ya da hiç vermiyoruz. Oysa "varlıklı olanların mallarında" olmayanların hakkı olduğu söylenir bize kitapta.
Öğrendiğimiz "bir kaç ayetle" amel ettiğimizi sanarak oyalanıp gidiyoruz. Ne şiirimiz şiir, ne masalımız masal. Çok yalan masal anlatıyoruz çocuklarımıza, çocuklarımıza haksızlık ediyoruz "onlara" yalan sözler söylemekle. Beş vakit namaz diyoruz "bir vakte bile" gitmiyoruz camiye. Zaten imamlarımız ayrı bir alem. Çok maaş peşindeler, çok para peşindeler, çok fazla iltimas ve torpil peşindeler.
Sendikaları bile var "daha çok" pazarlık etme adına. Olu gidiyoruz. Biraz kudüs/biraz gazze/ve biraz ayasofya "daha ne olsun" sahi. Bankalar "en sevdiğimiz yerler" şimdi. Eh çoğumuz az sakal koyarak sünneti de ihya ediyoruz "daha" ne olsun. İbrahim (a.s) gibi putlardan da konuşabiliyoruz "ne" güzel
Evet iyi sözler, iyi dostluklar, felan filan. Oysa kalbimiz, gönlümüz işgal altın da dünya tarafından çok fazla işgal altındayız. Bu zalim işgallerin farkında olup "bunlardan kendimizi temizleyemezsek" bu yolun sonuna varamayız. Bu yol bizi Aydınlığa çıkarmaz. Ve ayıp ederiz kendimize.
Hoşçakalın. Selametle kalın. Kardeşçe kalın...