Ülke Müslümanlarını fena yanılgılara sürüklemişler kimileri. Fena kandırmışlar din adına, çok büyük yanıltmışlar “çok küçük” dünya çıkarları için. Fena aldanmışız. Ve şimdi ortaya çıkıp “ey insanlar, ey kardeşlerim, ey Mehmetler, ey Hasanlar “bakın bunlar yanlış işler” demeye çalışsa biri, yani gerçek doğruları söylemeye çalışsa “o kişinin” işi pek zor.
Kaç köyden kovulur kim bilir, kaç camiden dışarı atılır “sen bir meczupsun” diye.
Zira o yanlış dediğimiz bilgiler, yine yanlış adamlar, o çıkarcı adamlar, o Allah’tan korkmaz adamlar, hesap gününü hatırlamayan adamlar tarafından fena işlenmiş insanların kalplerine. İman ettiklerimizin “bir çoğu” din değil, ama nasıl anlatılır bunlar, nasıl söylenir insanları incitmeden.
Hep demeye çalıştık “bir daha demeye çalışalım” İslam adına elimizde bulunan bilgilerin “en az yarısı” yanlış, ve eksik bilgiler. Birilerinin ilave ettiği bilgiler. Yanlış bilgiler ile donatmışlar bizi. Bizi çok yanıltmışlar, acımamışlar bize “kendi” çıkarları için.
Biliyor musunuz? Biz onları hep önderlerden sandık, bilenlerden sandık, amel edenlerden sandık, bize söylediklerini “kendilerinin” yaptığını sandık onların, doğru adamlar sandık onları.
Mesela zekat vermek “yalnız ramazan ayına has bir ibadet değildi” sanıldığı gibi.
Günümüz Müslümanı zekatını vermek için hep ramazanın gelmesini bekledi yıllardır. Zira ona ramazanda yapılan ibadetlerin kat-kat karşılığı olduğu söylendi kimilerince. Zekatın kendine has bir mevsimi olmadığı söylenmedi insana.
Zekatı verilmesi gereken malın “senesi ne zaman dolarsa” o zaman zekatının mutlaka verilmeli denmedi.
Eh her şeyi ticari biz anlayışla yapmanın yollarını arayan günümüz insanı “zekatını ramazan da vermeyi uygun görerek” karşılığını kat- kat alacağını bekledi durdu Allah’tan.
Menfaat beklentisi ibadetlerimize, amellerimize bile girdi günümüzde. İmanımıza girdi menfaat beklentisi. Kimi zamanlar çoğalıyor imanımız, kimi zamanlar azalıyor. Oysa biz her şeyi “yalnız Allah buyurdu, O emretti diye” yapanlar olmalıydık, ötesini hesabını kitabını Allah’a bırakanlar olmalıydık.
Allah’a az güvenen kullarıyız yine Allah’ın. Kimse kendini kandırmasın “her şeyin bir yolunu bulmaktan” söz edenleriz, cennete gitmenin bile.
Evet zekat, “zekat verilmesi gereken malın üstünden bir sene geçince zekatı verilmesi gerekir” yani senesi ne zaman dolarsa o zaman. Senesi dolan bir zekat malının “zekatını vermek için” Ramazan ayını beklemek asla doğru değil, artık kabul edelim bunu.
Ve zamanında verilmeyen zekatın “bir mesuliyeti de, vardır” insan için. Kim bilir borcunu ödemeden ölebilir, ya da birkaç ay sonra “başına bir sıkıntı gelip” yoksullardan olabilir. İşte o zaman zekat borcuyla yaşar insan.
Bel ki “o gün” vermiş olsa bir ihtiyaç sahibinin derdine çare olacaktı, kim bilir. Bel ki evine ekmek götüremeyen bir baba çıkacaktı karşısına da “hayrın en güzelini” yapmış olacaktı.
Şimdi ne yapıyorlar insanlar? Ramazanın gelmesini bekliyorlar. Ramazan gelsin de öyle zekatımızı verelim diyorlar. Gerçi çağın Müslümanı zekat vermemenin bir çok yolunu bulmuş durumda şimdiler de.
Gerçi bu büyük yanlışlık Haç ibadetin de yapılıyor. Adama haç farz olduğu halde “o” biraz yaşlanmasını, oğlunun kızının dünyalık işlerini düzelmesini bekliyor, kendince ayarlamalar yapıyor.
Ve asıl söylenmesi gerekeni söylersek: Sadece “yoksulların, yetimlerin, fakirlerin, ihtiyaç sahibi kişilerin, sahipsiz ve kimsesiz kadınların, veya yolda kalmış kimselerin hakkı olan zekat” bu gün yanlış yerlere, yanlış adamlara veriliyor. Ve buna “bir sürü” neden bulabiliyorlar kimi hoca kılıklı soytarılar.
Mesela “asla” yapılara, cami inşaatlarına, Kuran kursu inşaatlarına, hayır kurumu inşaatlarına, ve benzeri inşaatlara zekat verilmez.
Verilmez diyoruz da “vermiyorlar mı, alanlar almıyor mu?” veriyorlar alıyorlar. Acımadan insaf etmeden veriyorlar, alıyorlar. Zira oralara verilen zekatın “bir hatır bir unvan olarak” geri dönme şansı daha çok.
Yazmadan duramadım. Mesela geçenlerde saadet partili bir yetkili “Ankara da yeni bir eğitim binası yapıldığını söylüyor, bunun bir cihat binası olduğunu söyleyip “zekatların” oraya verilmesini istiyor partililerden.
Olmaz kardeşim olmaz. Kim ne derse desin olmaz. İster Hayrettin Karaman olur desin, ister Diyanet işleri başkanı Mehmet Görmez olur desin, veya cübbeli Ahmet olur” desin olmaz.
Zekat yalnız yoksul insanların hakkıdır. Fakir insanların, ihtiyaç sahiplerinin, kimsesiz kadınların, kimsesiz çocukların, ülkemize muhacir olarak gelen insanların hakkıdır zekat.
Soytarılara kanmayın. Beton yapılara zekat vermeyin “cami yapısı” bile olsa.
Zekatı kendi ellerinizle verin. Yoksulların muhtaç insanların ayaklarına kendiniz gidin, ve zekatlarınız onlara verin. Yakın akrabalarınızdan “yoksullar varsa” onlara verin. Kendi köyünüzün, kendi mahallenizin yoksullarını gözetin önce.
Ama asla hayır kurumlarına, beton binalara zekat vermeyin. Kimse bu zekatın zekat olacağını iddia edemez.
Bunda ısrar den kişiler “kendi kimliklerini oluşturmak için soytarılık yapan kişilerdir. Ve bunlar İslam’ın hainleridir. Biz bu kadarını demiş olalım.