Kimsenin kalbini kırmadan, ve incitmeden kimsenin gönlünü "nasıl yazalım, söylemek istediklerimizi nasıl söyleyelim? diye endişelerimiz var elbette. Endişelerimiz var "söylediklerimizin" ne kadar doğru olup olmadığı konusunda. Bundandır bazı şeyleri söylemenin zorluğu.
Allah'tan korkmuyorsan, ve vicdani bir hesaplaşma içinde değilsen "söyle gitsin, yaz gitsin" şimdilerde böyle yapmıyor mu çoğu kişi. Böyle yapmıyorlar mı "kimi yazarlar, kimi gazeteciler, kimi hocalar, ve kimi siyasetçiler" sizce? Ama zamanı gelince söylenmesi gerekenler söylenmeli.
Doğrular söylenmeli zamanı gelince. Bilmeliyiz ki "bizler" yani iman edenler, iman ettiğini söyleyenler "kitabın söylediklerine göre, Muhammed Mustafa'nın (sas) söylediklerine göre "bir birlerinin" velisidirler, bir birlerinden sorumludurlar. Öyleyse söylenmeli söylenmesi gereken ne varsa.
Yolumuza taş koyanların adı söylenmeli. Dini talan edenler "kimlerse" söylenmeli. Ülkeyi yağma etme peşinde olanlar söylenmeli. Ve kitabı. Ve insanı. İnsanı yağma etmek isteyenler söylenmeli "ama nasıl" nasıl söylenmeli bütün bunlar. Nasıl açık edilmeli zalimlerin zalimliği, alçakların alçaklığı? İşimiz çok zor insan kardeş, işimiz çok zor.
Hep deriz "bir daha diyelim" biz yani inandığını söyleyenler "her zaman bir birimizin hayatından, yapıp ettiklerinden, işlediğimiz günahlardan, aç kalışlarımızdan, barınaksız kalışlarımızdan, yağmursuz ve baharsız kalışlarımızdan sorumluyuzdur.
Hayat bir emanettir bize. Eğer insanlardansak, ve iman edenlerdensek Allah'a, ve kitabına. Peygamberlerin her birine "ve" Muhammed Mustafa'ya (sas) iman edenlerdensek. Gerçek anlamda "inanıyorsak" hesap gününe.
Bize düşen evler dolusu hüzün, bize düşen sokaklar dolusu iyilik yapmak yoksullara. Yetimlere iyilik, yapmak, ve ayaklarına ayakkabı almak. Üşüyenlere yorgan olmak, aç kalanlara azık. Yaşlı ve kimsesiz kadınlara ekmek taşımak bize düşen. Yatmak yok bize, uyumak ta yok. Sözle değil "eylemle" Müslüman olmak bize düşen, ve kitabın dediği gibi. Hayatı, yaşamayı "nasıl anladığımıza bağlı" her şey.
Biz yatmaya vardığımız zaman "binlerce çocuğun" aç sabahladığını düşünmek bize düşen. Binlerce çocuğun çıplak yaşadığını bir yerlerde. Elsiz, ayaksız kalmış binlerce çocuk savaşların ortasında "nasıl görmezden, nasıl duymazdan geliriz" söyle. Evsiz yurtsuz binlerce adam, binlerce kadın. Her yanımız barut kokusu "şimdi bunu" duymayalım mı?
Duymazsak "bize ne dersek" nasıl Müslüman oluruz, nasıl insan oluruz, nasıl bakarız "kendi çocuklarımızın" yüzüne? O zaman, biz de zalimlerden olmuş olmaz mıyız? Ağıt yakan yüz binlerce kadın, yollarda korka-korka yürüyen "başına bir şey gelmesinden korkan" sokaklarda. Yani kardeşim "şimdi biz" böyle zalim bir dünya da yaşıyoruz, ve çok zalim kişilerin arasında yaşıyoruz, nasıl yaşıyorsak.
Katiller her yerde şimdi, caniler her yerde, tanrı dinlemezler, kitap dinlemezler her yerde. Her yerde Muhammedi dinlemeyen, ve Onun yerine kendilerini koyan kişiler. Merhametsizle her yerde, insafsızlar her yerde. Her yerde "bu dünya" yalnız bizim olmalı diyen gözü dönmüşler.
Ve sonra "biz böyle yazıyoruz diye, böyle söylüyoruz diye "ey insan merhametli ve insaflı ol deyince" adımızın üstüne kırmızı çizik atan adamlar her yerde.
Yani zor bir yoldayız kardeşim.