İnançla imanla Kur’anla yüklü bir insanın bilirse eğer, asıl görevi üzerinde bulunan o güzel hasletleri, hiç ara vermeden, yorulmadan, hatta yol boyu dinlenmeden, aldırmadan kendine atılan taşlara, iki yüzlülere aldırmadan, ümmeti kandıranlara, ümmeti soyanlara aldırmadan, eşyaya düşkünü insanlara ve kadınlara aldırmadan, müşrik evlerin ihtişamına aldırmadan, üzerinde bulunan kutsal emaneti gideceği yere,varacağı son durağa kadar götürmektir.
Götürürken ve yorulmamak,ve kutsal yükün hamallığını yapmaktan asla pişman olmamaktır. Ve götürürken yolda o emanetin başına bir iş gelmesin diye, dalları kırılıp yaprakları düşmesin diye, haramiler zarar vermesin diye olanca imkanıyla gayret göstermektir, ve en doğru şekilde emaneti sahibine teslim etmektir.
Ve bunu yaparken, her gün bir gün öncesine göre daha güçlü, daha kuvvetli daha azimli daha bir ihlaslı, daha bir kitabi duruşla hedefe daha sağlıklı varabilmek için, İslam’ın rengine uygun vasıtalara da baş vurmak, ve onlardan istifade ederek daha bir hızlı götürmektir emaneti kendinden sonra gelecek ümmet çocuklarına.
Ama bunu yaparken asla kitabın onaylamadığı, Allah’ın rıza göstermeyeceği, Muhammedi yolun kabul etmeyeceği, hiç bir şeytani yolun yolcusu olmamak, olanlardan asla yardım almamak, ve asla kitabın emrinden dışarı çıkmamak içinde, bütün gayreti göstermeli kendini kutsal bir emanetin hamalı sanan insan. Ve bilmeli ki karanlığı dağıtacak sadece onun hamallığını yaptığı kitabi sevdadır.
Ve bilmeliyiz ki din, kendini hedefe götürecek bile olsa, asla din dışı yollara, ahlak ve iman dışı yollara, ve kitabın onaylamadığı, Muhammed’in üzüleceği hiç bir şeye izin vermez.
Ve bilir ki, bu hizmete talip olan insan, ne kadar yorulursa yorulsun, ne kadar eziyet görürse görsün, ne kadar sıkıntı gelirse gelsin başına, ve ne kadar başka başka sıkıntılarla imtihan bile edilse, hatta zindanlara atılsa, sırtında inanç yükü iman yükü taşıyan bir adam, asla şeytani bir yola sapmaz ve asla kitabın dediğinin dışına çıkmaz, ve asla davasına sevdasına laf getirmez,asla gaflet ve dalalet içinde bulunmaz.
Hani Aziz Peygamberimiz “iki günü bir birine denk olan zararlıdır” der ya, yani İslam davasına sevdalananlar, onu sırtlananlar bilirler ki, bu yolda insan her gün en az birkaç adım daha yol kat etmiş olmalıdır. Bunu yapamayanlar bunun farkında olmayanlar, bu günü ile dünü farklı olmayanlar, farklı kılmayanlar, evlerini farklı kılmayanlar, sevdalarını farklı kılmayanlar, sevgilerini farklı kılmayanlar, sözlerini farklı kılmayanlar, yüreğini ve aşklarını farklı kılmayanlar, yaşadıkları çağı farklı kılmaya çalışmayanlar,öfkelerini farklı kılmayanlar, sadece kendini aldatanlar,kendilerini kandıranlardır.
Yoksa İslam kendine inan, iman eden bir insanı hep yolculuk içinde Mekke’ye doğru giderken, Muhammed’e (binler salat ve selam) doğru koşarken hareket halinde görmek ister. Ve bu günü dünden çok farklı, çok önde görmek ister. Bunu İslam adına başaramayanlar, yönü Mekke’ye dönük olmayanlar, Muhammed’e doğru koşmayanlar, ve dünyaya yenik düşenler eşyaya yenik düşenler, nefislerine ve şeytana yenik düşenler,ne yaparlarsa yapsınlar,hangi bahane sığınırsa sığınsınlar,vahyin gölgesine oturanlar,vahyi ileriye götürenler,onu ileriye taşıyanlar olmayacaktır.
Onun için müminlerden hiçbir şey yapamayanlar, ya da yapmaya gücü yetmeyenler, düzenin kapısını kırıp içeri giremeyenler, bari geleceğe, yani yarınlara umut taşısınlar din adına, İslam adına, kitap adına, ve Muhammed adına, gelecek nesiller adına. Hiç olmazsa böyle bir gayretin, ve koşuşturmanın, böyle bir sevdanın bari içinde olmalılar. Çağın korkularının, pis kokularının, yalanlarının, dolanlarının, iki yüzlülüklerinin, münafıklıklarının önü keserek, yeni neslin İslam’ı anlamasını, kitabı yaşamasını Muhammed’i ahlaka bürünmesinin sağlamak adına bir çaba içinde olsunlar.
BUNCA OLUMSUZLUK İÇİNDE VAHYE MUHATAP OLANLARA, VE ONU ÇAĞIN İÇİNE TAŞIMA GAYRETİ GÖSTERENLERE BİNLER SELAM OLSUN.