Karanlık bir Antalya akşamı ve karşımda kocaman, kocaman evler. Kimse duymasa da benim kirpiklerime düşen bir yatsı ezanı sesi, ve sen yoksun yanımda. Yanımda sen yoksun, buz kesiyor ellerim ensiz. Şehir boz bulanık, her yer çok karanlık, iyilik sayfası kapanmış bütün selamların. Yani selamı unutmuş insanlar, kim kime nasıl sesleniyor belli değil. En güzel duyguları , en güzel selamları, en güzel sözleri, ve en güzel tövbeleri, kuşanıp gitmiş en güzel insanlar. Ve şimdi bu şehir sadece sensizlik kokuyor. Beni duyabiliyor musun ey insan?
Sen yoksun artık, güzel insanlar yok. Ve ben yine senin yokluğunda, ve senin özleminle, senin geri dönüp geleceğin beklentisi ile, kara bulutların gölgelediği hayat penceresinin gölgesine gömüyorum beyin hücrelerimi.
Ve dikizliyorum hayat serüvenimin alaca pembe düşlerini. Dikizliyorum karanlık sokakların en sonunda sen ne zaman geri döneceksin, diye, ve ne zaman insan kokacak bu caddeler, bu sokaklar diye, ve ne zaman mümin kokacak bu camiler diye? Beni anlıyor musun hasret masalım?
Sen yoksun, kokun da kalmamış taş duvarların dehlizlerinde, ve bu kocaman binalar çok korkutuyor beni, bu oteller korkutuyor, bu insansızlık korkutuyor. Korkutuyor merhametsizli, şefkatsizlik, korkutuyor ayetsizlik, korkutuyor kitapsızlık, korkutuyor kuruyan, yok olan ağaçlar. Çok korkutuyor, ganimet parçalar gibi şehri parçalayan bu beyaz adamlar.
Yüreğim param parça. Gözlerim dağılan cam kırıklarına dalıyor, kanıyor yüreğim ta derinden. kadın haykırışları duyuyorum ta şehrin derinliklerinden, esrarengiz ve karanlık bir hayat sarmış sokakları, ve gazeteler hiç bahsetmiyor iyi şeylerden, ve ben bir daha denize koşar gibi sensizliğe koşarım, sensizliğe ağlarım, umurunda olmaz sokakların.
Sokaklar çok merhametsiz, bu şehirde, bu şehirde perdeleri kalkık sabahlıyor evler.
Kimse bilmez, varsın bilmesin. Zaten ben çok uzaklardan geldim, senin için geldim yorgun geldim, övgüler yağdırmadım hiçbir zaman zalimlere, ve eyvallah demedim merhametsizlere, ve selam vermek te istemedim hiçbir zaman talancılara.
Varsın, kızsın şimdi şehrin valisi bana, kızsın kaymakamı, ya da kızsın belediye başkanları. Onlara inat, ve insanlığımı kuşanarak, sensizliğe ağıt yaka, yaka dizlerime tutuna,tutuna, yürüyorum şimdi talan edilmiş bu şehrin ortasında. Yürüyorum, yüreğimde yazılı kardeşlik şiirleri ile, ve kalbimde sakladığım sevda türkülerini büyüterek.
Oysa herkes biliyor ki, biz talan edilmiş bu sokakların, yürekleri, kalpleri, güzellikleri, değerleri, ve aşkları, inançları, talan edilmiş yoksul adamlarıyız. Ve talan edilmiş kadınların, talan edilmiş çocukların, talan edilmiş kutsalların, talan edilmiş güzelliklerin, talan edilmiş tarihin, talan edilmiş insanların, ve insanlığın, talan edilmiş, ve tarumar edilmiş kalpsiz, ayaksız, elsiz şahitleriyiz. (Devam edecek...)