İşte bunun için, ben senin yokluğunda, bel ki, bir gün geri dönersin umuduyla, deli divane dolaşıyorum bu şehrin caddelerinde, künyesiz adamlar ürkütüyor beni. Sensiz yürüdüğüm her yolun sonu çok karanlık, sensiz hiçbir aydınlığı kalmamış şehrin. Sen geri dönmezsen bu şehir iflah olmaz. Beni anlıyor musun ey insan?
Olmak, yada olmamak kavgası kimsenin umurunda değil. Ve şehir’e açılan her kapı ayrı bir hüzün, ayrı bir alem, bu şehir de, her yer bir ateş kıvılcımı, kimse yandığının farkında değil.
Ve ben gecenin ortasına oturup öyküler bile yazamıyorum sana. Zira dünyanın en zun boşluğu gelip oturmuş bu şehir’e. Boş insanlar, boş kadınlar, boş adamlar, boş köleler, boş cariyeler, en kötüsü boş siyasetçiler. Biliyor musun en çok siyasetçiler boş bu şehir de? Zira en çok, boş lafı onlar söylüyor, boş fikri onlar ortaya atıyor, ve hiç biri şiir okumuyor.
Şimdi bu şehirde sensiz insanların yürekleri boş, ruhları boş, kalpleri boş, kalemleri boş, ve okudukları kitaplar boş.
Boş sözleri, boş emelleri , ve boş hedefleri. Ve ben bu karanlık, akşamın sonunda nereye gideceğimi bilmeden, kime yazacağımı bilmeden, kimin kapısına dokunacağıma karar vermeden, elimde bir demet karanfille sana gelmek istiyorum. Haydi şehrine, sokağına, ve evine dön, ve beni çağır ey insan. Sensiz çok yoksul bu şehir.
Ben de biliyorum. Yüreğim de kıyasıya çarpışıyor duygularım, ve evrensel bir söze, bir ayet’e ihtiyacım var, gelsin söylesin biri bana, “boş ver üzülme” desin, üzülme iyi insanlar tekrar geri gelecek desin bir ses kulağıma, ya da “Bak şehrin asıl sahibi geri geldi” desin. Yoksa ben bu şehirde, bu karanlık gecelerde, bu ruhsuz, bu insansız, bu yüreksiz sokaklarda sensiz, ve insansız üşüyerek öleceğim.
Öleceğim umurunda olmayacak ezan okuyan müezzinin. Nasıl şehir ölürken haberi olmadığı gibi, ağaçlar ölürken haberi olmadığı gibi, sokaklar ölürken haberi olmadığı gibi.
Ve kadınlar, kadınlar ölürken haberi olmadığı gibi. Biliyor musun en çok kadınlar habersiz ölüyor bu şehirde, umurunda olmuyor beyaz gömlekli adamların.
Sen yoksun, ve iyi adamlar yok. Benim ruhum çok yabancı bu şehrin günah yüklü gecelerine. Ve bu karanlık gecelerin yerin merkezine doğru akıp duran naralarına. Ve şimdi masal çağının en çaresiz, sesini çıkarıyor bu şehir “ben ölüyorum” diye, kimsenin umurunda olmuyor. Yalnızca cebin de kefen olmayan gömleği kirli adamlar çığlık çığlığa karışır şehrin çığlıklarına.
Hüzünleniyorum, yıldızlara takılıyor gözlerim, mor gülüşlü bir pavyon kızı “yardım et bana ağabey” diyor, ve ben ne kadar küfür biliyorsam, ulu orta sallıyorum sistemin sahiplerine, ve beddualar ediyorum siyaset adına kim konuşuyorsa, kim söz etmiyorsa Allah’ın ayetlerinden, ve kim bu sokakları, bu hale getiriyorsa, kim kirletiyorsa insanlığın kalbini, ve geleceğini.
Yutkunuyorum, bütün tövbe kapılarını zorlayarak. Camilere yürümek geliyor içimden, Maun suresi düşüyor yüreğime, ve sonra “Yazıklar olsun o namaz kılanlara” ayeti ile dizlerim sarsılıyor, çöküp kalıyorum gecenin ortasına. Ve şimdi, daha büyük bir hasretle bekliyorum seni ey insan.
–ŞEHRİNE GERİ DÖN, VE AYETSİZ YAŞANMAYACAĞINI ANLAT BU ŞEHRE, VE ONU İDARE EDENLERE…