Bilirim umurunda olmaz, yazdıklarım kimsenin, rüzgarlara yazılmış mektuplarım var benim, birde denize karşı oturup ağlayarak yazılmış şiirlerim. “Bu karanlık günler de geçer, küçüğüm” diye çocuklara yazdığım masallarım vardı benim. Çoğu iflas etmiş bir bakkal gözüyle baktılar gözlerime. Kimse cesaret edip, bakamadı yüreğime, yada bakmak istemediler, veya bakmak hiç işlerine gelmedi.
Birileri, bana “sus yazma” dediği zaman en çok rüzgarlara mektup yazdım ben, birde denizlere, ve çocuklara yazdım hiç tanımadığım çocuklara. Filistinli çocuklara yazdım, ölmeyin diye, Suriyeli çocuklara yazdım zalime karşı iyi direnin diye. Ve ülkemin çocuklarına yazdım,“yeter artık ağlamayın, üzülmeyin, ve kaybolmayın bu şehirlerin sokaklarında” yarınlar güzel olacak diye. Ne acı çürük raporu ile dolu insanların cebi.
Ülkemin çocuklarına masallar yazıyorum, içinde yalan olmayan. Aynalara baktıkları zaman yüzünde yoksulluk olmayan, ve üşümeyen ayakları olan çocuklara yazıyorum usulca bir güvercine dokunur gibi. Rüyalarında kıyamet kopmayan, anası sokaklarda öldürülmeyen, koltuğunun altında iki sıcak ekmekle eve dönen, ve saçlarını okşayan, babaları olan çocuklara yazıyorum. Size yazıyorum, bakın babanız var, varsın spor ayakkabılarınız olmasın.
Halinize sevinin diyorum: Sevinin bakın yaşıyorsunuz, ve güneş sizinde üstünüze doğuyor, zalimlerin üstüne doğduğu gibi, katillerin üstüne doğduğu gibi, yalancıların ve alçakların üstüne doğduğu, kızacaklar ama varsın kızsınlar, mesela ülkeyi parselleyenlerin üstüne doğduğu gibi. “Ne kötüler bize ellerimizi koyacak bir yer bile bırakmadılar”.
Sizinde şafaklarda açtığınız gözleriniz var, saçınızı tarayan anneniz var, içinde katık olmasa da koltuğunun altında eve iki ekmekle dönen babanız var. Onu için sevinin, ve gülün, kapının önünde oynayın, sakın dalmayın sokaklara, zira sokaklar canavar ruhlu insanlar ile dolu, hiçbir şey yapamazlarsa, arabalarını sürerler üstünüze ve sizi öldürürler.
Onun için sokaklara fırlamayın, fırıldak düzenin fırıldak adamları, sizi ya öldürürler, ya da sakat bırakırlar. Onlar için acının metresi yok.
Duydunuz mu? Günde kaç çocuğun, annesi bıçaklanarak öldürüyorlar bu şehirlerin caddelerinde, kaç kadın Pazar yerlerinde dövülüyor, ve kaç çocuğun gözleri yapışıyor asfaltlara, ve kaç çocuk yetimhanelere yolcu ediliyor, ikide bir bana “sende çok oluyorsun” diyen sözde Müslümanların sokağından.
Ve yazdığım her mektup için dualar ettim, en çok zalimlerin eline geçsin diye, işgalcilerin eline geçsin diye, ve en çok devlet başkanlarının eline geçsin diye, mesela eline geçsin diye, Hüseyin Obama’nın . Eline, geçsin ve okusun, öldürmesin, çocukları diye.
Onun için her gün, rüzgar estikçe yeni mektuplar bırakırım rüzgarın eline, yeni mektuplar bırakırım denizin dalgalarına, yeni mektuplar bırakırım kuşların ağzına, ve yeni masallar yazıyorum çocuklara okusunlar diye.
Ve ben nasıl yazıyorsam, böyle gece vakitleri, birileri de bana yazsın istiyorum. Mesela sen, “beni okuyan adam” sen yaz istiyorum. Yüreği insan kokanlar, duası merhamet kokanlar, bütün insanlar, yazsın ve bende alayım o yazılanları rüzgarın elinden, okuyayım, ve feryadı figan içinde olan kalbime diyeyim ki; “Sus ey kalbim! Bak iyi günler ilerde” sen benim bu divane halime bakıp umutsuzluğa düşme. Tamam sen yine, “Kahrolsun Amerika” diye bağır, ama umutsuz olma.
Kimse umudunu yitirmesin, yazdığımız beyaz masallar bütün çocukların elinde, ve gül desenli kanaviçeler işliyor kızlar, gelecek iyi günler için. Sus ey kalbim, sen bu kadar delilenme.
—VE EY KALBİM! GEL SENİNLE BİR GÜL DÜŞÜRELİM SOKAKLARA, ARKAMIZDAN ÇOCUKLAR HEP GÜL TOPLASIN—