Kul olmanın ve kul kalmanın en son zirvesi takvadır. Âlemlerin Rabbi biz kullarını yine bize anlatırken “Onlar; yani takva sahipleri, bana en yakın olanlardır” buyurur. İbadet edenler, Namaz kılanlar, Zekât verenler, demiyor da takva sahipleri olarak bildiriyor bize. Ve bu takva sahiplerinin yalnızca Allahtan çok korkanların arasından çıkacağını söylüyor.
Takvayı “SAKINMAK” biçiminde tefsir edersek Allah’ın yasak kıldığı her şeyden sakınmak ve uzak durmak, hatta onların sınırına bile yakın olmamaktır. O zaman, inanan bir insan eğer takva sahibi olmak istiyorsa Allah’ın çizdiği sınırlara çok iyi dikkat etmeli. Geçici dünya endişesi için o sınırları aşmaya ve çiğnemeye kalkmamalı.
Takvanın ne olduğunu bilmek için onu yaşayıp, hissetmek gerekiyor. Ve günümüzde Rabbin tarif ettiği takva sahibi olmak öyle her babayiğidin harcı da değil.
Kulun bu güzel haslete sahip olması içinde Allah’tan çok korkmalı ve bu korku sevgi yüklü bir korku ile birlikte bulunmalı. Yani takva salt korku ile elde edilecek bir haslet değil. O emir buyurduğu için bütün emirlere itaat etmek, O yasak kıldığı için bütün yasaklardan uzak kalmak ve bunu yaparken bunun hikmetini dahi düşünmemek. Sadece Allah böyle istediği için bu yönde davranmak.
Hatta Allah’tan korkarken, cehennemden, azaptan, yanmaktan değil de sadece Allahtan korkmak. Yani Allah beni yakacak diye değil ”Sevmeyecek “ diye korkmaktır. Asıl korku; kulun Allah’ın sevgisinden uzak kalma korkusu olmalıdır.
Yanmanın en büyüğü Allah’ın kulunu sevmemesidir. Onun için insan bu Allah sevgisinden uzak olmamak için hep tetikte olmalıdır. Bu sevginin yıpranmaması için elinden gelen bütün kulluk görevini yapmalı ve kendini kirli sistemin değil, Kur’anın kucağına atmalıdır. Ve oradan sulamalıdır kulluk toprağını. Yoksa hem sistemin hain tezgâhına malzeme olup, hem de Kur’anın yolunda olacağım diyorsan işin pek zor. O halinle sen ne takva sahibi olabilirsin, ne de kul kalabilirsin.
Kişi kendini Allah yolunda hissederken, içinde başka dünyalık ve şeytani hesaplar olmamalı. Bu yolda yürürken adresi iyi tespit etmeli, Kur’anın dışında başka bir adrese çıkmamalı yolu. Ve bilmeli ki, Kur’an dışında varılacak bütün adreslerin sonunda cehennem vardır. Ve orası ne kötü bir varış yeridir.
Onun için takva sevginin zirvesidir. Korkudan çok sevgi ile gidilecek bir yoldur. Takva sahibi olmak; Rabbi sevmek ve onun buyruklarını severek yapmaktır. Sevgi, umut, korku… İşte bu üçünün insan ruhunda meydana getirdiği bir halettir takva.
Sevgi, umut, korku… Üçü birlikte yalnız Allah için duyulur. Bunların üçünü Allahtan başkasına tahsis etmek, o tahsis edilen şeyi ilah edinmek manasına gelir ki, bu da o insanı felakete götürür.
Rabbimiz yüce kitabında “ İnsanların kimi, Allahtan başkalarını O’na eş koşar ve Allah’ı sever gibi severler onları” buyurur ve devamında da “inananlar ise en çok Allah’ı severler” der. (2/165)
Ve biz kul olarak bu hayatta en çok kimi seviyoruz? Bizi yoktan var eden, rızıklandıran, bize sonsuz ihsanlarda bulunan Rabbi mi yoksa onun yanına, sağına, soluna başka sevgiler de mi koyuyoruz?
Benim aziz okuyucum aslında sana yazacaklarım bunlardan çok öte. Şimdi sen ve başkaları da biliyor ki, Allah sevgisinin yanına en büyük ihtişamı ile dünya sevgisi de yerleşti kalplerimiz de. Oysa herkes bilmeli ki; İsmail’ini kurban vermeye hazır olmayanların öyle kolay cennete gidivereceklerini sanmaları çok kötü bir teselli.
ZALİMLER HALA YUSUF PEŞİNDE… YUSUF’UN KUYUSUNDAN KAN DAMLIYOR ÜMMETİN KALBİNE…