Eğer, geri döner gelirsen sen, kimse söndüremezse, ve karanlıklara koymazsa sevdamızı, ve bir anne elini tutar gibi tutarsak ayetleri elinden, sırtımızı dönersek karanlığa, güneşin göz bebeğine bakarsak, yani bakarsak Medine’ye, saf bir ayna gibi bakarsak Mekke’ye, aldırmazsak kınamacıların kınamasına, aldırmazsak zalimlerin zulmüne, ve aldırmazsak Ankara’nın karanlığına, birlikte baş kaldırırsak kötülüğün her rengine, kardeşlik ayetlerini yeniden not düşersek yüreklerimize, ve yazarsak dağlara “BİZİ ANCAK ALLAH KURTARIR” diye, işte o zaman konuşursam ben, bıraktığım bütün değerlerimi yeniden kuşanırsam, eskimeyen yazımız ile, yeniden yazmaya başlarsak, ve kardeşlerim anlarsa beni, yağan yağmurlar titrerse üstümüzde, delice yok ettiğimiz denizler yeniden sevdalanırsa bize, cami merdivenleri yeniden konuşursa bizimle, aldırma bu kurşun izleri, bu söz izleri, bu kalem izleri, kalacaksa varsın kalsın benim yüreğimde.
Kalacaksa, kalsın, bana “Müşrik” diyen adamların öfkesi yine benim yüreğimde. Yeter ki, kalesinde Hızır yaşayan şehirler geri gelsin, yeter ki sen geri gel, yeter ki geceyi gündüze dönüştüren nur geri gelsin.
İnsanlar diyorum, insanlar neden bu kadar yorgun, neden bu kadar ıssız ve karanlık yürekleri, neden kendilerinden çok Rusların Müslüman omlarıyla alakalı yaşıyorlar mesela. Ya da Almanların, ve neden sormuyoruz kendimize “Biz gerçekten Müslüman mıyız, ve Kur’ana uygun bir hayat yaşıyor muyuz?”
Sana yazıyorum: Buz kesmiş nefesimle. Yüreğimin terkisinde sakladığım kardeşliğimle, göğsümde sakladığım dostluğumla, önden yırtılmış gömleklerimle, yalnız kendime ettiğim ihanetlerimle, omzumda taşıdığım sevdamla, çocuk gülüşü gülüşlerimle, uykularımın bölünmüşlüğü ile, ve yazdıklarımı anlamayan adamların bana olan öfkelerini bile, bile sana yazıyorum.
“Hamd yalnız Allah’a mahsustur” diye diye ve baş kaldıra kaldıra karanlığa, Mescid’i Aksa’yı düşleye düşleye, sana yazıyorum. Bir yağmur tanesi kadar ağır sözlerim, susuz topraklar gibi kurumuş yüreğim, ve ellerimde kardeşlik kokusu, uykusuzluktan morarmış göz altlarımla sana yazıyorum.
Gel otur yanıma, ya da çağır ben geleyim. Sevdamız kuşatsın gözlerimizi, en güzel, en aydınlık türküleri biz söyleyelim yarınlar bizim, elbette bizim diye. İnanırsak eğer, ve çalışırsak insanlar gibi, Kur’ana yönelirsek hesapsız, beklentisiz, ve rüyalarımıza girerse en sevgilimiz Hazreti Muhammet (SAV) , dizlerimizi dizlerine değdirirsek, ve yalnız onun gözlerine bakarsa gözlerimiz, düşünme, ve tasalanma, benim güzel sevdam elbette yarınlar bizimdir. Ve işte, ben her gece, göz yaşlarımla sana yazarken, içimden de seninle konuşurken, bu güzel baharın gelmesi için yazıyorum sana. Haydi gel, tut elimi, otur yanı başıma, bal rengi gözlerinle bak gözlerime, ve konuş yeniden, ”BİZ BU ZULMÜ YENECEĞİZ DE” bana, çatlayacak olanlar varsa, varsın çatlasın, be güzel sevdam.
SÖZLERİM DİKİŞ TUTMUYORSA, AYNALAR ÇIRILÇIPLAKSA, BANA YİNEDE YAZMAK DÜŞER, DAHA NE YAPAYIM BENİM KARDEŞİM?