Bu ramazan gülerinde, bu oruç günlerinde “ülkenin her yerinde” bütün camilerde, bütün televizyonlar da, radyolarda konferans salonlarında, gazetelerin köşelerinde ev sohbetlerinde “yine bütün konuşmacılar” bütün vaizler, hocalar hatipler yazarlar kendilerince “kendi anladıkları kadar” ahaliye ramazandan oruçtan anlatıyorlar ne güzel.
Ramazanın ne kadar mübarek bir ay oluğunu söylüyor kimisi “kimisi orucun” büyük bir ibadet olduğunu söylüyorlar, yazıyorlar konuşuyorlar.
Ama çok fazla konuşuyorlar, çok fazla anlatıyorlar. Zira bu ülke insanının “çok fazlası” zaten onların anlattığı ramazanı, onların anlattığı orucu biliyor. Yani bilinenin dışında bir şey söylemiyor arkadaşlar. Tabi bir de bu arkadaşların “her biri” bu bilgileri belli bir ücret karşılığı söyledikleri için “bir tesir de bırakmıyor” ahali üstünde.
Kimisi ayetler okuyarak, kimisi hadislerden söz ederek, kimisi “bazı masallar ile” anlatmaya çalışıyorlar “anlatmak istediklerini” anlatılmak istenen neyse.
Bunların hep si olmalı elbette. Anlatılmalı ramazanın ne anlama geldiği, orucun değerli bir ibadet olduğu da söylenmeli insanlara.
Ayetlerden söz edilmeli, hadisler nakledilmeli elbette. Yoksa “nasıl anlatılır?” ramazan, oruç nasıl anlatılır?
O zaman bir ayette biz yazalım buraya, ve sonra “diyelim kardeşçe” demek istediğimizi.
“Ey iman edenler! Oruç sizden öncekilere (yani daha önceki ümmetlere) farz kılındığı gibi (Allah’a karşı gelmekten) sakınmanız için size de farz kılındı” ---Bakara 183---
Ne buyuruyor Rabbimiz “Allah’a karşı gelmekten sizi alıkoymak için “bu oruç” size farz kılındı. Dikkat edelim Allah’a karşı gelmekten söz ediliyor ayette.
Kul Allah’a nasıl karşı gelir? Onunla kavga mı eder, dövüşür mü Allah ile?
Haşa olur mu öyle bir şey?
Öyleyse karşı gelmek, Allah’ın yasaklarını dinlememek, o yasakları uygulamamak, hatta yasakları yapmaya devam etmek, aldırış etmemek Allah’ın emrine.
Ne bu yasaklar? Hem çok fazla hem çok az, bizim kendi anlayışımızla ilgili her şey.
Bir liste yapmaya çalışırsak:
Faiz, ve onunla yapılan işlemler.
Zina, ve benzer işler. Ahlaki zaaflarımız. Kadınları üzmek, çocukları üzmek, ve yuvasını bozmak kuşların. Bunların “her biri” zalim işidir.
Yalan söylemek, Müslüman kardeşine haksızlık etmek, ihanet etmek.
Anne ye babaya asi olmak, onları dinlememek, onları üzmek.
Başkalarının hakkına göz dikmek, alış verişe hile karıştırmak.
Yoksullar ile ilgilenmemek, yetimleri görmezden gelmek, ihtiyaç sahiplerine kapı kapamak
Zekatı hakkıyla vermemek. Kıskançlık etmek
İnfak ayetlerini asla görmek duymamak istememek. Komşularını üzmek, yakınlarını ve insanları üzmek.
Kendi için istediğini kardeşi için istememek. Bencil davranışlar sergilemek, kibir sahibi olmak.
O kadar uzun ki bu liste, yaz, yazabildiğin kadar.
Mesela zalimlerin safında olmak.
İşte ramazan ve oruç “bütün bu yasakları yapmamak üzere” yani kitaba uygun bir hayat yaşayacağına dair “kulun” Rabbi ile uzun bir anlaşma imzalamasıdır oruç, veya ramazan.
Allah’ım! Diyor insan: Bu oruç günlerinde sana geldim, nasılsam öyle geldim, bütün günahlarımla geldim, sen af edersin diye geldim, beni bağışla, beni temiz kıl.
Ve ben bir kul olarak “ramazandan sonra” bir daha “ve asla” o yasakları o günahları işlemeyeceğim demektir ramazan da oruç tutmak.
Pişmanlığını büyük etmektir. Büyük af dilemektir Allah’tan.
Söz vermenin en iyi yoludur. Rabbi ile yüzleşmenin en iyi yoludur.
Onun için “yapılan bu sözleşmelere” bağlı kalmayanlar, sözleşmeleri bozanlar “yeniden yenilenlerden olacaklardır, yeniden geldiği yere dönenler olacaktırlar” yani kendilerine yazık edenler.
Bu sözleşmenin kıymetini bilelim, ve sözümüzde duralım. Bilelim ki “biz sözümüzde durursak” Allah zaten hep sözünde durandır.
Ramazanlarınız ramazan, oruçlarınız oruç olsun.