Kimi dostlar "sen şairsin" dediler, başka kimileri "iyi şairsin dedi neden deme ihtiyacı duymuşlarsa. Oysa ben ne şairim dedim kimseye ne de yazdığım şiirleri okudum kitap fuarlarında adım öne çıksın diye.
Yalnızca sözlerimin içine şiir kattım "sevda katar gibi, aşk kadar gibi" kuş diliyle söyledim söyleyeceklerimi insanlar çok incinmesin diye. Kavgalarımın içine hep biraz hüzün koydum, kimi zamanlar uzun -uzun ırmaklar koydum "daha çok" kirlenmeyelim diye. Neyse...
Olur ya bir gün "evet bir gün" ben de şair olursam hani, daha fazla söz toplayabilirsem "az da olsa" mavi sözler işte. Ya da gök yüzünden indirilmiş ayetlerden bir kaç ayet. Asla karanlık değmemiş vav harflerine, paraya tahvil etmemiş hiç bir şarlatan. Çağın karanlık ve kirli eli de ğmemiş anlayacağınız.
İşte "o gün var ya" aziz insan o gün "aldırmayacağım zalimlerin ne yapacağına, veya kentin Valisinin ne diyeceğine, ve de şehrin müftüsünün" o gün" yeni sözler edeceğim çocuklara. Yeni masallar anlatacağım "içinde buğday başakları olan, içinde komşu kadınların beyaz duaları olan masallar işte.
Zira çağın insanı, çağın annesi, babası bile yalan söylediler çocuklara. Ve tarihin en çok yalanı söylendi "bu çağın" çocuklarına. Var mı hayır diyen? var mı "sen bunları nerden çıkarıyor sun?" diyen.
Ve sonra kuşlara anlatacağım çağın insanını. Bir gün şair olursam bütün insanları, bütün kuş avcılarını, çocukları ağlatanları, kadınları incitenleri anlatacağım “kuşlara” şiir diliyle. Bunlar zalim diyeceğim "söyleyecek" başka bir şey bulamasam bile.
Kurutulan çeşmelerden söz edeceğim. Sahi bu ne iştir ey insan? Neden akıl etmedik çeşmelerin birer medeniyet öğretisi olduğunu?
Yani kitabı, yani ayeti, yani şahitleri Allah'ın. Ne çok ihanet etti insan tarihine. Dinine ne çok ihanet etti. Ne çok yağma etti atalarının kendine bıraktığı mirası.
Ve sonra toprağın kalbine sapladığınız beton binalardan söz edeceğim. Ekin tarlalarının kalbine, portakal bahçelerinin kalbine. Ve insan çok zalim oldu bu çağda. Çok yenildi dünyaya, dünyaya çok sevdalandı. Elinde olsaydı "her şeyi yapardı" dünyada kalmak için. Daha çok evler sahibi olmak için, daha çok servet edinmek için, ve daha çok kadına sahip olmak için.
Ve bir gün Hızır çıkıp gelirse diyecek ki "başınıza yıkılsın" evleriniz. Evleri büyük olanlar "en çok" yenilenler oldular nefislerine. En çok onlar yok saydı hesap gününü.
Yemin olsun "dağa taşa" ekin tarlalarına yemin olsun, buğday başaklarına yemin olsun, Musa'nın arkadaşı Hızır'a yemin olsun, Zeytin ağaçlarına
Yemin olsun "aynı evde yaşayan" kadınlarına ülkemin, aynı ağıtı yakan annelerine yemin olsun. Yemin olsun sürgün yemiş babalarına orta doğunun. Ve sonra Ayasofya ya yemin olsun, metro durağında sevişen kızlara yemin olsun ki çok yanıldılar.
Bir gün şair olursam, ve beyaz sözler biriktirebilirsem yüreğimde "bir daha yemin olsun incir ağaçlarına" yeni ve şairce sözler edeceğim çocuklara.
Zalimlerdensiniz diyeceğim kimilerine. Başka kimilerine "çok yalan söylüyorsunuz" çok müşriksiniz, ve çok iki yüzlü.
Tanrıyı "seviyorum derken" yalan söylüyorsunuz. Ya da bir yakınınıza "seni seviyorum" derken.
Vaktim yok "çok" uzatmayacağım. Her birimiz ayrı yalan söylüyoruz, her birimiz daha başka yalanlar çoğaltıyoruz "kendimiz" ayakta kalalım diye, veya bize "iyi insan" desinler diye.
Şimdi yıkılan her çeşmenin katili insan. Kırılan her kalbin kırıcısı. Öldürülen her kuşa "kurşun" atanı, ve ağlayan her çocuğun göz yaşının günahkarı.
Ve "bir gün şair olursam" bütün bunları anlatacağım çocuklara. Kuşlara anlatacağım. Ve sonra dönüp yine insana “ne oldu?” şimdi diyeceğim….