Derim ki “yeryüzünde Müslümanlar olarak” ya da bu ülkede, eğer doğru insanlar olursak, doğru sözlü ve sözüne sadık insanlar olursak, yolumuz doğru yol olursa, ve hayatımızı “iyi insan” olma gayreti ile yaşamaya çalışırsak, ve zaman harcarsak “iyi insan olma yolunda, iyi Müslüman olma yolunda” manevi dünyamıza zaman ayırırsak “çok şey değişecektir hem hayatımızda, hem de yaşadığımız şehirlerde. Yaşadığımız sokaklarda “sokaklar ki” bizim asıl yüzümüzdür kimse alınmasın.
Hem bilelim ki “bu gün insanlığın” buna çok ihtiyacı var. Yaşadığımız kentlerin bizim iyi insan olmamıza, iyi Müslüman olmamıza, ve başkalarına örnek olacak şekilde yaşamamıza çok fazla ihtiyacı var.
Eğer bizler “yani Müslüman olduğunu söyleyen her bir insan” sözlerimizde sadıklar olursak, doğru insanları olursak çağın, hayatımızı kitaba göre ayarlarsak, ve evlerimizi İslam’a göre inşa edersek, çocuklarımızın hayatını Allah’ın rızasına göre tanzim etmeye çalışırsak “bu gün” şikayetçi olduğumuz “bir çok sıkıntı” hayatımızdan çıkıp gidecektir. Yani “aslında” yaşadığımız sıkıntıların çok fazlası “bizim” dünyaya olan talebimizdir. Söyleyelim çok fazla talep ediyoruz dünyayı, ve çok fazla rahat istiyoruz dünyada, hem de Muhammed Mustafa’nın hayatını anlata, anlata. Onun sırtında taşıdığı hasır izlerini anlata, anlata. Yani çok fazla utanmazlık yapıyoruz Muhammed Mustafa’ya (SAV) karşı.
İtiraf edelim “etmesek de var olan gerçek değişmeyecek” Yeni dünya Müslümanları “değişik bahanelere sığınarak” dünyayı, ve dünya nimetlerini çok sevdiler.
Ve pek çoğumuzun umurunda olmadı Allah’ın ikazı. Her birimiz kendimizce bahaneler bulduk İslam’ın emrinden uzak bir hayat yaşamak için. Bankalara sığınmak için bahaneler bulduk, infak ayetlerini görmezden geldik. Ama sandık “hep iyi adamlarız biz” arka sokağımızda açların varlığına rağmen.
Yalan gündelik hayatının ortasına oturdu her Müslümanın. Haram ve helalin sınırlarını kendimiz çizdik “Allah’ın sınırlarını umursamayarak” ve şimdi her birimizin bir ahlak anlayışı oldu, her birimizin. Ve israf “israf” dolu her birimizin hayatı, ve asla ihtiyacımız bitmez oldu “bu nasıl” bir azgınlıksa.
Bir birimize kardeş olmayı beceremedik “Allah’ın” bunca ikazına rağmen. Bir birimize dost olmayı beceremedik. Kimse kimseye güvenmez oldu, ve inanmaz oldu kimse kimseye. Hep şüphe eder olduk bir birimizden. Ve hiç birimiz “bir başkasının gözünde” dürüst adam olarak görünmüyor. Param parçayız her yerde. Dünya da param parçayız, ülke de param parçayız.
Hani her Cuma hutbesinin bitiminde okunan ayette “Müslümanların vasıfları sayılırken” onlar ki, akrabalarına yardım ederler denir ya. Neden kandırıyoruz kendimizi “bu ayetleri” duymaz olduk çoğumuz. Çoğumuz akrabalarımızla, yakınlarımızla teyzelerimizle halalarımız “hatta kardeşlerimizle” kavgalıyız.
Sözü gelmesi gereken yere getirirsek: Hani Miraç olayında müşrikler Allah Resulü ile alay etmişlerdi ya. Yani Miraç olayı ile dalga geçmişlerdi ya. Ve sonra konuyu Hazreti Ebu Bekir’e sormuşlardı. O da “O söylüyorsa doğrudur” demişti ya. O söylüyorsa doğrudur. Soralım kendimize “bizim için” o söylüyorsa doğrudur diyecek bir dostumuz var mı? Ya da bizim “o söylüyorsa doğrudur” diyeceğimiz biri mesela.
Zor bir dönemden geçiyoruz. Ve sahip olmaya çalıştığımız “çok şey” asla bizi mutlu kılmayacak şeyler. Bu dünya kimseye baki değil, önce ona gerçekten inanalım. Yine uzun oldu selam hepinize.