Hani önceki gün bir şairin “bir sorusu ile” yazıya başlayarak demiştik, ve şairin sorusunu tekrar ederek sormuştuk “neden” göç yolunda vurulur kuşlar? Gelin siz bunu daha anlaşılır yapın “ve neden” uçarken vurulur kuşlar olarak sorun yüreğinize, veya vicdanınıza. Sorarsak çoğalırız, sorarsak daha iyi kişiler oluruz, sorarsak bilgiye daha çok yakın oluruz. Onun için “kendimize bile olsa” sormaktan sormak tan korkmayalım.
Aslında uçmak göçmenin diğer adıdır düşünürsek. Uçmak, biraz daha özgürlük taşır içinde. Uçmak daha çok özgürlüğü seçmenin bir başka adıdır. Sanırım bilmeyen yoktur “çoğu zaman” uçarken vurulur kuşlar. Yani uçan kuşlara, martılara serçelere, kekliklere “hatta” dağlarda geyiklere ceylanlara “atılan her kurşun” onlara Allah tarafından sunulan özgürlüğe atılan bir kurşundur.
Belki bundandır “ben ne zaman bir kuşun sesi duysam gecenin bir yerinde, ya da gündüzün bir saatinde” birinin özgürlüğünün elinden alındığını sanırım, başka birileri tarafından. Ve hiç sevmedim kurşun seslerini. Hiç sevmedim silah ile korku salan insanları.
Mesela keklikler en çok uçarken vurulur avcılar tarafından. Önceki gün de sordum “acep” bu avcılar “vurdukları bu kuşların” yere düşmesini hangi bir ruh haliyle seyrediyorlardır? Sevinçleri neden bu kadar büyük olur acaba o kişilerin? Bu sevinç insani bir tavır mıdır, vicdani bir davranış mıdır ya da?
Neyse “çok uzun edersem” daha çok kafanızı karıştıracağım yine. Ya da kimileri “böyle yazı mı olur?” diye burun kıvıracaklar, veya “bu zavallı adam da” kendini yazar filan sanıyor diyecekler. Varsın desinler, ne sözleri varsa söylesinler doya-doya. Uzun-uzun konuşsunlar canları nasıl isterse.
Zira biz kalemimizle “bu karanlık dünyanın” bu puşt sistemlerin, zalim adamların içinde “bir tutam aydınlık” peşindeyiz, karşılıksız çocuklara sunmak için. Her gün hiç yere öldürülen kadınların eline bırakmak için kaldırımlarda.
Derdimiz kimseyi Müslüman yapmak olmadığı gibi “kimseyle” kavga etmek de değil. Nasıl olsa “ne çok Müslümanlıktan söz eden var aramızda” ne çok kavga edende. Sadece yeni bir söz etmek istiyoruz. Yeni bir şiir yazmak istiyoruz aydınlık şafaklar adına. Anlayan üç beş kişi yeter bize daha ne yapabiliriz ki. Ne yapabiliriz gücümüz yetmeyen şeyler için başka?
Kardeşiz işte. Öyle diyor kitap, kardeşiz. Kardeşlerimle konuşmaktan başka, onların yanında olmaktan, onlara “selam size” demekten başka bir eylemin peşinde değiliz.
Önceki gün de dedik bir daha diyelim “yeni Dünya insanı” bütün kıymetli değerlerini dünya ile, dünyanın “kimi geçici değerleri ile” berdel etmiş durumda. İnsan çok ucuza pazarladı kendini dünyaya?
Aslında bu yazının içine koyacaklarımız “söylediklerimiz” değildi. Daha başka şeylerden söz edecektik. Mesela diyecektik “neden, evet neden” yeryüzünün her yerinde “adı Müslüman olan insanlar öldürülüyor” zalimlerce? Diye soracaktım size. Gelin bunları da kendimize soralım diyecektim.
Ah ne çok sorular sormalıyız kendimize. Ne çok sorularımız olmalı başımızdaki adamlara. Ne çok sorularımız olmalı kendi kalbimize.
Neyse…
Neyse sıkılmazsanız yarın devam ederiz kaldığımız yerden. Ama ne olur ses verin. Ses verin, buna çok ihtiyacım var. Çok ihtiyacımız var, bir birimizi duymaya. Duyalım bir birimizi….