Yeni Dünya düzeninde “yani en çok müşrik kişilerin söz sahibi olduğu bu karanlık, bu zalim düzende” birileri “başka birilerini” hep kandırıyor. Hep yalan söylüyorlar başkalarını kandırabilmek için.
Ayakta kalabilmek adına, Dünyadaki yerini daha sağlamlaştırmak adına, daha rahat yaşamak adına, karısının kızlarının, oğullarının “hatta metreslerinin” daha rahat, daha kaliteli yaşatmak adına, daha güzel evlerde oturmak, daha pahalı arabalara binmek adına “ ülkenin içinden birileri” başka birilerini kandırmak, ve kandırdıkları o kişilerin, erkeklerin kadınların omuzlarına basarak “ölümü pahasına basarak” hedefledikleri yere çıkmanın “her yolunu” deniyorlar kendi akıllarınca.
Bunu yaparken “Asla” acımıyorlar insanlara, asla merhamet etmiyorlar, ve korkmuyorlar “hesap gününde” başlarına geleceklerden. Belki de inanmıyorlar “öyle bir günün” varlığına.
Dünyanın bir çok ülkesinde olduğu gibi “bizim ülkemizde de” ülke ahalisinin “çoğunluk bir kısmı” bu yalancılar sürüsünü, bu iki yüzlü kişileri, bu siyaset erbabını, bu din tüccarlarını, ahlak pazarlayıcılarını “omuzlarında” taşımak zorunda onların anlayışına göre.
Aslında “geriye dönüp bir bakarsak” bir gözden geçirirsek geldiğimiz yerleri, şahit olduklarımızı, tanık olduklarımızı duyduklarımızı “bu millet” bunların her birini senelerce sırtında taşıdı, senelerce peşinden gitti, senelerce alkış tuttu, adına kavgalar verdi.
Kimi zamanlar malını mülkünü ahırdaki ineğini verdi “bu kişiler” için. Zamanını verdi, umudunu verdi.
Mesela bu millet “Süleyman Demirel denen kişiyi” yarım asra yakın sırtında taşıdı. Kendine yakın sandı taşıdı, dinini savunacak sandı taşıdı, Nurcu sandı taşıdı, Süleymancı sandı taşıdı, vatansever sandı taşıdı.
Taşıdı ha taşıdı, yorulmadan, tek söz etmeden, yüzünü ekşitmeden taşıdı. Taşımadı mı?
Ya sonra…
Sonra “o sırtımızdan inmeyen Demirel” bu milletin baş örtülü kız çocuklarına Arabistan’a gidin dedi, burası Mustafa Kemal’in ülkesi dedi.. Dinlediği opera dinletisi sonrasında “işte çağdaş Türkiye” bu dedi. Ne dini kalmıştı, ne imanı, ne Nurculuğu kalmıştı, ne Süleymancılığı, nede demokrat düşünmesi. Zira artık “o çıkacağı en yüksek yere çıkmış” varacağı en son yere varmıştı.
Kapitalizm denen canavar böyle bir şey işte.
Bu yeni öğretide, bu yeni Dünya düzeninde, kapitalizm anlayışında “ayakta kalmak isteyenlere, başkalarına hükmetmek isteyenlere, başkaları üstünde söz sahibi olmak isteyenlere “bu zalim anlayış der ki” eğer bunlara sahip olmak istiyorsan, güçlülerin safında olmak istiyorsan, beyaz adalar gibi yaşamak, onlar gibi giyinmek, onlar gibi yemek istiyorsan, onların oturduğu semtlerde oturmak istiyorsan.
İşte o zaman insanlara çok yalan söyleyeceksin, insanlara karşı iki yüzlü olacaksın “asıl yüzünü” göstermeyeceksin, merhametsiz davranacaksın ama merhametli gibi görüneceksin, vicdanını yanında taşımayacaksın “ama taşır gibi” vicdanlı bir kişi gibi görüneceksin. Hep böyle yaptılar bu millete.
Yazık ediyorlar bize. Umutlarımıza yazık ediyorlar.
Neyse-kendinize iyi bakın yine de.