Yazımın alanını çok geniş tutmadan, geniş tutmadan söyleyeceklerimi, ve asıl söz sahibi Hazreti Muhammed’ten (sav) başkasına söz bırakmadan, ve ondan bundan nakiller yapmadan, nakiller yapmadan düzen adamlarının kitaplarından, meyil etmeden televizyon hocalarına, dinlemeden iğreti duran birilerini, ağabeylerin sözünü dinlemeden, ve dinlemeden parti başkanlarının dediklerini, kulak vermeden sistemin kurucuları ve sahipleri zalimlerin dediklerine, bize insan olmanın, ve insan kalmanın hikmetini öğreten,hayata dair en güzel sözünü söyleyen Hazreti Muhammed’e (binler salat ve selam üzerine olsun) kulak verirsek ve dinlersek onu,ve inanırsak onun her söylediği söz bir kurtuluş anahtarı yer yüzü insanı için, hele Müslümanlar için bir kurtuluş reçetesidir.
Bir gerçek hayat yoludur, bir anlasak bir dinlesek gül sözlerini,dönüp bir baksak gül yüzüne,göreceğiz ki, bu gün şikayetçi olduğumuz bir çok olumsuz şeyin,insan hayatını perişan eden bir çok felaketin, insanın insanlığın Aziz Peygamber Muhammed’e (sav) kulak verip, onu dinlemeyişinden,onu hayatına örnek almayışından ileri geliyor.
Cami önlerinde otururken, ya da bazı günlerde okunan mevlitlerde, akşamları zikir meclislerinde, süs olsun diye adını neden andığımızı bile bilmeden Ona salavat getirmek, ve böylece kurtuluşa erdiğini sanmak, böylece cennete yürüdüğünü sanmak, insan için bir teselli kaynağı olsa da, kesinlikle bir kurtuluş nedeni değildir.
Öncelikle bilelim ki, O yüce elçi bizim hem dünyamızı, hem de ahretimizi nasıl düzenleyeceğimizi, bize bizzat öğreten, ve yaşadıklarıyla İslam’ı bize yansıtan hal diliyle konuşandır. Ve yine bilmemiz gerekir ki, biz ne yaparsak yapalım, ne kadar Müslüman’ız diye hava atalım sağa sola, ve ne çok salavat getirirsek getirelim onu anlamadan, ve dediklerine tam inanmadan, eğer biz hayatımızı Muhammed’in bize söyledikleri doğrusunda tanzim etmezsek, yol çizgilerimizi ayetlerin dedikleriyle belirlemezsek, evlerimizde, şehirlerimizde sokağımızda, partimizde gurubumuzda, ve cemaatımız da, bizzat Onun dediklerini sınır yapmazsak sevap ve günahlarımıza, varacağımız yer şimdi şikayet ettiğimiz yerdir.
Eğer onlar zalimse günün birinde bizde zalimlik yapmışızdır, onlar hırsızsa bir gün bilerek bilmeyerek sende birinin bir şeyini çalmışındır, bir gün birine haksızlık etmişindir, belki de ağlatmışındır birilerini, ama kendinle yüzleşmek, ve hesaplaşmak işine gelmiyor, kim bilir belki de kendinden utanıyorsun.
Olaya böyle bakmazsak, olanları bu şekilde tahlil etmezsek, kabul edelim biz bir kere daha Hazreti Muhammed’e (sav) inanmıyoruz, ya da haşa ona “sen yalan söylüyorsun” demek istiyoruz. Zira O güzel elçi, O Muhammed’ül Emin (sav) olan Peygamber diyor ki bize;
“Ey insan, ey insanlık, ey ahali ve ey ümmetim kendiniz nasılsanız öyle idare edilirsiniz” Yani, Aziz elçi bize; Sen şimdi bu şikayetlerinden önce bir bak bakalım sen nasıl bir insansın, hayatında hangi güzellikler var, ya da hangi günahlarla içli dışlısın,ayetler ile aran nasıl, aran nasıl Kur’anla, hayatını hangi yasalara göre tanzim ettin, bu tanzimi yaparken “Allah ne der” diye sordun mu kendine, yoksullar ile aran nasıl, nasıl evde televizyonla aran, en güzel saatlerini televizyon seyrederek mi geçiriyorsun, yoksa başka işlerin var mı, mesela bir sokak çocuğunu doyurdun mu, ona dini anlattın mı, ya da okşadın saçını, çocuklarına onu anlattın mı. Fazla paran olunca aklından geçen ilk şey ne, arabanı mı değiştirmek istiyorsun, yoksa evini mi taşımak istiyorsun zenginler mahallesine?
Yoksa yanında çalışan insanların bir ihtiyacını mı gidermek aklından geçen, zekatını cidden veriyor musun, yoksa bir sürü bahane mi buluyorsun kendince, ve gerçekten şimdi biz bu ülkede, kitabın bize anlattığı kardeşlik hukukunu işletebiliyor muyuz?
Yani benim güzel okuyucum, artık bizler sen ben ve insanlık, ümmet büyük bir imtihanla karşı karşıyayız ve yer yüzündeki küfür bizi bir birimize düşürmek için elinde gelen her şeyi yapıyorlar. Çıkış yolumuz yalnızca yeniden kainatın Efendisine (sav) kulak vermek ve onu dinlemek, yeniden Muhammed’i olmaktır. Yolu Muhammed’i olanlara selam olsun.