Kimse farkında da değil diyeceğim, ama herkes farkında aslında. İçinde yaşadığımız dünya ve içindekiler yani insanlar, sen, ben ,ve özellikle Müslümanlar kendilerini kendi içinde bir cemaat kabul edenler, ne kadar şucu, bucu, varsa hepsi, amansız bir fırtına içinde kalmışlar, ve çok zor yürüyorlar, yürümek istedikleri yolu.
Sözü uzatıp bükmeden, sağa, sola çevirmeden, ve dolaştırıp bükmeden, ve eğmeden doğruları, söyleyeceğimizi söyleyelim önce.
Kur’an, yani kutsal kitabımız, yalnızca bilgi sahibi olmak, ya da kur’anı çokça okuyor desinler diye okumaktan öteye, asıl yapmamız gereken, nefsimizin kışkırtmalarına kulak vermeden, uymamız gereken o yüce kitabın bize öğrettiği ilkelerdir. Eğer bizler, yani Müslümanlar, o aziz kitabın ilkelerine değil de, kendi ilkelerimize uymaya çalışırsak, işte o zaman dünyanın çok küflenmiş olan çivileri yerinden çıkacak, ve Müslümanlar kendilerini tam anlamı ile bir boşluğa düşmüş olarak bulacaklardır.
Kabul etmekte zorlanmış olsak bile bugün manzara budur.Zira herkes kendini bir boşlukta hissetmekte ve ne zaman düşerim hesabı yapmaktadır. Yani herkes bir uçurumun en ucunda beklemektedir. Ve çoğumuz düşmeye daha meyilli olduğumuz için, ve şeytanda bunu desteklediği için, biraz sonra başımıza ne geleceğini bilmemekteyiz.
Zira bu elimizde bulunan, Aziz Kur’An Rabbimiz tarafından, bize gönderilmiş,ve onun çizgilerini iyi takip etmemiz gerektiği bildirilmiş, bunun aksini yapacak olanların sonunun büyük hüsran olacağını Peygamberi vasıtasıyla bize anlatmıştır Rabbimiz. Yani hayatımızın aydınlık, ve hesabımızın kolay olması için yapacağımız tek kurtuluş yolunun Kur’anı anlamak ve onunla amel etmek olduğunu anlatmıştır biz kullarına.
Önce ayeti birlikte okuyalım, ve onun ifade ettiği mana içersinde düşünmeye başlayalım. Öncelikle bilelim ki, Kitabın sahibi yüce Allah bizi bu kitapla uyarıyor, ne yapmamız gerektiğini anlatıyor, bize yüce kitabında. “ İşte bu Kur’an mübarek bir kitaptır. Onu biz indirdik, Öyleyse ona tabi olun ve Allah’a karşı sorumluluğunuzun bilincine varın ki, Onun rahmetine erebilesiniz”.. En’am 155.
Herkesin malumu ki, asrı saadette insanlar, yani ashap Peygamberimizin mübarek arkadaşları, kuranı hayatlarına uygulamak için okurlardı. Ve o zaman, şimdi bu zamanımızda olduğu gibi hazır hatim satan kalpazanlar yoktu. O zaman Kur’an kendini okuyanların yüreğine bütün emirlerini bir, bir, nakşediyor, işliyordu.
Gelen her vahiy, onların yolunu daha aydınlık kılıyor, uyulması gereken işler için herkes sadece boyun büküyor, emir Allah’ın diyerek harfiyen uyup hayatlarını ona göre düzenliyorlardı. Yani kimsenin aklına gelen bu vahye kendilerince yorum yapmak gelmiyordu.
Ashabın Kur’an hocalarından olan Abdullah İbn Mes’ud bu konuda buyurur ki, “Biz Kur’anı on ayet, on ayet anlayıp, hayatımıza aktarmadan diğer on ayeti almaktan kaçınırdık. Kur’an insanlara onunla amel etsinler diye nazil olmuştur. Onun için Kur’ana muhatap olan ilk insanlar Kur anı öncelikle onunla amel etmek için okudular. Ve anlayıştan dolayı İslam’ın gülen yüzü her yerde,her şekilde kendini okuyanların kalbini fethetmiştir
Onun için “ Ve peygamber dedi ki: ‘Rabbim, gerçekten benim kavmim bu Kur’an’ı terk edilmiş bir kitap olarak bıraktılar., (Furkan 27-30)
Sevgili Peygamberimizin bu sözünden de anlıyoruz ki, Kur’anı terk edilmiş olarak bırakmak, onunla amel etmemek, onu kendi hayatımıza, ve toplum hayatına yaymamaktır. Yani kul olarak bize düşen vazife, ve yapmamız gereken eylem okuduğumuz her ayet neyi emrediyorsa ona uymak, ve neyi yasaklıyorsa ondan uzak kalmaktır. Gerçek inanmış insan olmanın gereği budur.
Hayatımızda Kur’anın emir ve yasaklarına uyum yoksa, sadece kendimizi kandırıyoruz demektir.
–KUR’AN İNSANLARIN ÖNÜNE ALLAH TARAFINDAN AÇILMIŞ BİR SOFRADIR. ONDAN LEZZET ALMAK ONUNLA AMEL ETMEKLE OLUR—