Yeni bir alışkanlık değildir, insanın değiştirme, bozma çarptırma yakıp yıkma, dünya da her şey benim deme tutkusu. Yeni değildir insanın, bir başka insana zulüm etme, bir başkasını ezme, ve onu yok sayma ve onun omuzlarında yükselme alışkanlığı. Ve yeni değildir içlerinden çıkan zalimlerin kendilerine “Ben sizin tanrınızım” demesi. İnsanın ve onların içinden çıkan zalimlerin, yer yüzünü değiştirme, ve yer yüzünü kirletme, yer yüzünü kana bulama hali yeni değildir.
Kendini çok akıllı sayma, kendini yer yüzünün hakimi sayma, kendine itaat etmeyenleri öldürüp yok etme duygusu hiç de yeni değildir. İnsanın bu değiştirme, bozma yakıp, yıkıp talan etme durumu yeni değildir. Yaşadığı dünya yalnız kendininmiş gibi, yaşadığı kentler yalnız kendininmiş gibi, sanki bu dağlar onun eseri, bu ovalar onun malı, bu denizleri kendi yaratmış gibi, hiç durmadan bu dağları, bu ovaları, bu şehirleri, ve bu denizleri bozmak, kirletmek, ve onların yok olması için elinden gelen her kötülüğü, hem çağdaşı insanlara her kötülüğü yaparak, Rabbimizin kullarına verdiği yer yüzü nimetini yok edip, Allah’ın arzını işgal edip, yer yüzünü, dünyayı, ve yaşadıkları memleketleri cehenneme çevirmişlerdir.
Tarih boyunca, ve dünya ya ayak bastığı günden beri insanoğlu, hep doğruları yanlışla, güzel olanı, çirkin olanla, Allah’ın kendilerine gönderdikleri kutsal metinleri, kendi saçma, sapan metin, ve yasalarla değiştirmeye pek yatkın, ve kendini yaratanın yerine koymaya pek heveslidir.
Bunun için kendilerini güçlü sanan, sözde öncüler, her zaman, ve hayatın her alanında, ilk önce kutsal metinleri, kitapları, hatta dinleri, kendi batıl yollarına engel görmüşler, ve akıllarınca bu engelleri kaldırmak için, her türlü rezilliği, ve her türlü zulmü, ve işkenceyi insanlara yapmayı kendileri için, bir hayat tarzı kabul etmişler, ve bu zulümlerini yaparken de büyük zevk almışlardır. Mesela asıp öldürdükleri adamları indirip, tekrar, tekrar asmak bu adamlara zevk ve heyecan vermiştir tarih boyu.
Bu konuda Aziz Kur’an bize, bir çok zalimden bahseder, ve kendilerini Allah’ın yerine koyan zulüm sahibi adamlardan söz eder. Mesela firavun, Nemrut bunlardan sadece ikisidir, ve bunlar gibi yüzlerce zalim, ve rezil adamlardan söz eder, biz zalimleri tanıyalım, ve onlar ile mücadele edelim, ve zalimlere baş kaldıralım diye. Zira Rabbimizin en çok nefret ettiği kişiler zalimlerdir.
Ve sonra Kur’an’ın geldiği, ve kendine ilk önce muhatap kabul ettiği, Mekkeli zalimlerin hem Peygamberimiz Hazreti Muhammed’e (SAV) ve Mekkeli diğer Müslümanlara yapılan zulümleri bize detaylı şekilde anlatır, ve insan oğlunun ne kadar zalim, ve kötü olabileceğini söyler. Mekke ahalisinin Müslümanlara yaptığı bu kötü davranışların tarihi çok uzak bir zaman olmadığı için, biz bu yapılanları, Kur’andan başka, diğer yazılı metinlerden de öğrenebiliyoruz.
Hem kutsal kitabımız, Kur’an’ın, hem yazılmış başka metinlerin, hem de yer yüzünde her yerde şahit olduğumuz tarihi kalıntıların, ya da ayakta olan tarihi yapıların durumlarına baktığımız, ve onları bir ibret gözüyle okumaya başladığımız zaman görüyoruz ki, insan denen varlık, her zaman kendinden çok, sahip olduğu kutsallarını, sahip olduğu eşyayı, sahip olduğu, kitabı, sahip olduğu dünyayı değiştirmek, ve kendini Allah’ın yerine hakim kılmaya çalışan, çok zavallı bir varlıktır. Ve Rabbimizin sözüne kulak tıkadığı müddetçe, hep zalim, hep hayatı kirletmeye, hep
kutsal kitap ve metinleri değiştirmeye, yer yüzünü, yaşadığı kentleri bozmaya, yakıp yıkmaya taraftar olmuştur. (Devam edecek...)