İnandım ve iman ettim diyen müminler için şüphesiz en büyük önder, ve şahsiyet Allah’ın (c.c) Rasulü (binler canımız feda olsun) Hazreti Muhammed’dir (sav). Mümin ön şartsız pazarlıksız ve beklentisiz onun bütün değerlerine, bütün emirlerine, bütün ahlakına, onun yaptıklarına yapmadıklarına, yaşantısına uymak zorundadır.
Bunun bilincinde olan bir mümin, hayatını onun hayatına, yolunu onun yoluna, yaptıklarını onun yaptıklarına benzetmeye çalışan bir insan olmalı, mutlak surette bu dünya hayatında, onun tebliğ görevini emanet bilerek, bunu devam ettiren insan olması gerektiğini kavrayan, bu anlayışla hayatını İslam, ve Onun Aziz Peygamberinin izinde yürümesi gerektiğini bilmeli, ahret yurdunda onun yanında olmaya hak kazanan mümin olacağından ümit kesmemelidir.
Zira, Aziz Peygamberimiz daha kendisine peygamberlik gelmeden, vahiy ile tanışmadan öncede, bulunduğu kavminin içinde adı Muhammed’ül Emindir. Yani kendisinden emin olunan insan, hangi şartlarda olursa olsun hiç kimseye yalan söyleyemeyen, kimseyi kandırmayan, yaptığı işte hile yapmayan, kendinde bulunan emanete ihanet etmeyen emin adam.
Onun için, o zamanlar içinde yaşadığı kavmi, birine bir emanet bırakacaksa, bu mutlaka Hz. Muhammed (sav) olurdu. Zira o emin insandı, o kendine emanet bırakılan hiçbir emanete ihanet etmeyendi. Bunun için hicret öncesi, yani hicret yolculuğuna çıkmadan önce, kavminin kendine en ağır işkenceyi yaptıkları günlerde, “kendini sansınlar” diye, yatağına yatan Hazreti Ali efendimize kendisine bırakılan emanetleri de, bir bir sahiplerinin adını yazarak bırakıp, o kutsal hicret yolculuğuna öyle çıkmıştı.
O daha vahye muhatap olmadan önce bile, kavmi içinde örnek bir şahsiyetti, bütün hayatı boyunca ihanete, aldatmaya yer olmayan, ve prensiplerinden en küçük taviz vermeyen, pazarlığa fırsa tanımayan, yüksek iman ve bilinciyle ümmet’inin önünde örnek ve büyük bir şahsiyet olarak durmuştur. Bu kelimelere sığmayacak doğru duruşudur ki, Mekke’nin en zengin en asil, en soylu kadını olan Hazreti Hatice ona evlenme teklifi ederek, ümmetin annesi olma izzetine nail olmuş, ve sonra elinde bulunan bütün serveti İslam uğruna harcamış, yine ümmetin varlık sahiplerine büyük örneklik teşkil etmiştir. Amma velakin artık günümüz varlık sahipleri bu yolda yürümek istememektedir,çok ama çok yazık. Binler selam sana ey ümmetin güzel annesi.
Büyük kelimesini kullanmak insanı zora sokuyor, hem de çok büyük, daha ötesi olmayan, bir büyüklük, ama bütün bu büyüklük onun kendi deyimiyle, o insanlar içinde bir insandır, yani insan Hz. Muhammed (sav). Keşke ona inandık diyen biz ümmeti, bari onu bu insan olma yanına dikkat edebilseydik, yani Peygamber Muhammed’e tam tabi olamıyoruz, hiç olmazsa insan Hz. Muhammed (sav) nasıl bir kişiydi, bu konuda olsun, onun hayatını öğrenip ona göre bir insan olmaya çalışsaydık san ki, ne olurdu?
Muhammed’imiz (sav) sevgilimiz Aziz Peygamberin ahlakı duruşu kadar,”ben insanlardan bir insanım” diyen, insan Muhammed’in de hayatından hayatımıza katacağımız, ondan öğreneceğimiz, kendimize insani ahlaki rehber edineceğimiz o kadar güzel hasletler var ki.
Hani vefatından sonraki yıllarda, Hazreti Ayşe annemiz çevresinde bulunanlara, bir akşam babası Hazreti Ebu Bekir tarafından gönderilmiş dana paçasını eşi Hazreti Muhammed (sav) ile nasıl parçaladıklarını anlatmaktadır. Dinleyen kadınlardan biri şaşkınlık içinde sorar “bu işi karanlıkta mı yaptınız?” Annelerin en güzeli, annelerin en bilgesi, annemiz Hazreti Ayşe acı bir gülümseme ile cevaplar, ve der ki,”lambaya koyacak yağımız olsaydı biz onu katık edip yerdik”.
Şimdi bazı şaşkınların, bazı şımarıkların, Müslüman görünmeye çalışan bazı beyaz adamların, kendilerini ayrıcalıklı sayan bazı kirli sakallıların, Karun gibi hayatları karşısında kendilerine getirilen tenkit karşısında, “Allah kuluna verdiği nimeti üzerinde görmek ister” diyerek, nimeti yalnız para pul sananlar, mal mülk sananlar,güç sananlar, müşrik evlerde oturup yatmak sananlar, bu duruşlarıyla, sizi aldatmasın.
Zira bilelim ki, Allah’ın insan üstünde ki en büyük nimeti, mümin olması ve Kur’ana uygun olarak yaşamasıdır. Siz o beyaz adamların, o televizyon hocalarının, o üç kuruşa hamut’a kalkanların, her sözüne öyle kulak verip ümmetin geleceğinden umut kesmeyin. Onların çoğu bu pis duygularına sığınacak başka bir ayet gölgesi bulamadıkları için, böyle konuşup duruyorlar. Onların asıl derdi bu İslami renk içinde görünüp, ellerinde ki, gücü kaybetmeme kavgasıdır.
VE BİZ! HEYBELERİMİZ GÜNAH DOLU OLSA DA, ASLA ONLAR GİBİ OLMAYACAĞIZ.