Aslında biz, yani ümmet, yani ümmetin yaşadığı topraklar “onlar yıllardır” büyük bir işgal altında. Kalplerimiz işgal altında, inancımız ve imanımız işgal altında. Kim ne derse desin İslam “soysuz” bir işgal altında.
Türkiye ile İsrail devletinin arasında yapıldı denilen anlaşmadan sonra ülkemizde bazı çevreler, bazı kişiler, bazı adamlar, bazı kadınlar, bazı siyasetçiler, kimi gazeteciler, ve kimi beyaz adamlar “akıllarınca” ayağa kalktılar, büyük tepki gösterdiler.
Yanlış oldu dediler, yanlış yapıldı dediler. Sanki şimdiye kadar yanlış yapılmayan, yanlış olmayan bir şeyimiz “varmış” gibi. Bu ülkede ezanlar susturulunca yanlış yapılmadı mı? İnsanlara işkence yapılırken, insanların ana dillerine yasak getirilirken, binlerce Kürt köyleri boşaltılırken “bir zamanlar” yanlış işler değil miydi? Neden o zamanlar sus pustunuz beyler.
Beyaz adamlar o zamanlar neredeydi acaba? Kendilerini sivil kurumlardan olarak takdim edenler neredeydi? Ne çok konuşuyorlar, ne çok yazıyorlar, ne çok iki yüzlülük yapıyorlar. Ülke kaybetti diyorlar, ümmet kaybetti diyorlar, Gazze yine kaybetti diyorlar. Birileri Gazzeyi kullanarak “bir yerlere varmaya niyet ettiği zaman” kaybetti Gazze. Birileri Kudüs’ü çıkarları için kullanmaya başladığı gün “kaybetti” Kudüs.
Filistin kaybederken kaybeden “iki milyar ümmetti” aslında. Ama umurlarında olmadı kralların. Kimi efendilerin asla umurunda olmadı. İran’ın umurunda olmadı mesela. Söyleyelim gitsin “İran çok yanılttı bu ümmeti” ve yanıltmaya devam ediyor.
Hizbullah’ın ne işi var Suriye’de? Neden savaşıyor kafirin yanında. Tayyip Erdoğan yanlış yaptı diye “söz İran’a gelince” sus pus oluyorlar. Kendi ülkesinden çok İran’ı sevenler yazıp duruyorlar durmadan. Derdi ümmet olmayan adamlar “ümmetçi” kesildiler birden bire. Varıldığı söylenen bu anlaşmadan sonra o kadar çok söz ettiler ki “kimi” efendiler.
O kadar çok şey dediler ki “onurdan söz ettiler” mesela. Ülkenin onuru dediler, ümmetin onuru dediler, dediler de dediler. Bunların ne kadar sahtekar, ne kadar zalim, ne kadar alçak olduklarını bir daha gördük. Bir daha gördük “gerçekten” İslam bir istila altında.
Oysa düşünseydik, biz hep kaybedenlerdendik “en az” bir asırdan bu yana. Bir asırdır kaybetti ümmet. Kur’an yazısı elimizden alındığı gün kaybettik. Ezanlar susturulduğu gün kaybettik. Şapka giymedi diye binlerce insanın asıldığı günlerde kaybettik biz.
Şimdi biz “gerçekten” biz miyiz? Bu nasıl biz olmaktır böyle? Bu ülkeyi ne hale getirdik “ne zaman” bunun farkında olacağız? Şehirler bağları bahçeleri, dağları ormanları yağma edenler kimler? Kaç kişinin sesi çıkıyor bu yağmalara? Evet, Filistin’i kaybettik, Gazzeyi kaybettik. Ya ötesi, ya başka yerler? Bu ümmet Mekke’yi Medine’yi kaybetti düşünürsek. Kabe’yi kaybetti bu ümmet. Siz nasıl izah ediyorsunuz Kabe’yi sarıp sarmalayan o dev binaları, dev otelleri?
Kabe böyle boğulmalımı idi? Böyle kutsala sahip çıkmak mı olur? Bu ne alçak bir anlayıştır böyle “ben senden büyüğüm ey Kabe!” der gibi. Bunun adı işgal değilse nedir? Yani ümmet hep kaybediyordu dünya da, ve yaşadıkları ülkeler de. Irak bir işgal altında değil mi? Pakistan İşgal altın da değil mi? Suriye yakıldı, yıkıldı yanı başımızda. Ve şimdi on iki milyon insan sürgünde.
Bu dünya sevgisi, bu lüks yaşam, bu çıkarcı anlayış bizi çoktan azalttı, yenildik biz. Kabul edelim, etmeyelim yenildik biz. Ötesini başka zamanlarda söyleriz inşallah. Allah oruçlarınızı ve dualarınızı kabul etsin. Kalbimizden tutsun oruçlarımız.
Binler selam..