Gelin dünden devamla “bugün” yine Saadet Partisini yazamaya devam edelim. Yine kimi sorularımız olsun arkadaşlara. Varsın onlar “hala” kendilerini kutsamaya, kendilerini ayrıcalıklı görmeye devam etsinler. Varsın onlar “hala” bütün doğrular bizim desinler, doğru sözlü olanlar “yalnız biziz” deyip dursunlar.
Varsın “din adına İslam adına ahlak adına, ya da emperyalizm adına “bir tek” kendilerinin söz edebileceğini sanıp dursunlar. Sanıp durmaya devam etsinler “Rahmetli Erbakan Hocanın” omuzlarına basarak bir yere varacaklarını.
Artık dünya da böyle bir duruş, böyle bir inanış yok “ama” arkadaşlar inat etmeye, kendilerini kasmaya “bütün doğru sözler yalnız bizimdir” demeye “ısrarla” devam ediyorlar.
Azaldıkça azalıyorlar, eksildikçe eksiliyorlar ne yazık. Ve her azalmaya, her yenilgiye her kaybedişe “kendilerince” sebepler ileri sürüyorlar, kendilerini teselli edecek bir yol buluyorlar, ama yazık ediyorlar ümmetin çocuklarının bazılarına. Yazık ediyorlar “yeni sözler edecek” genç insanlara.
Hiçbir şey yapamazlarsa “aziz İslam’ın” geçmiş zamanlarından misaller getiriyorlar kaybedişleri için. Sala “biz beceremedik, biz yanlış yaptık” diye kendileriyle yüzleşmeye yanaşmıyorlar. Bir yüzleşseler belki bulacaklar doğruyu.
Yanlışlarının “doğruluğu konusunda” o kadar ısrar ediyorlar ki, o kadar ileri gidiyorlar ki “hallerini” aziz Peygamberin hayatında yaşadıklarına benzeterek kendilerince teselli buluyorlar. Bu nasıl bir aymazlıksa “kendi yollarını” aziz Peygamberin yolu ile özdeş kılıyorlar. Allah akıl fikir versin “daha” ne diyelim.
Evvela belirtelim, kabul edelim ki “bu partinin geçmişinin” hepimizin bütün Müslümanların üstünde “az veya çok” hakkı vardır. Bunu yok saymak büyük bir nankörlükten başka bir şey değildir.
Hepimizin düşünce hayatına katkısı vardır İslam adına, ve insan adına. Ama tarih “bize göstermiştir ki” vahyin ve dışında hiçbir şey, hiçbir hareket, hiçbir oluşum “ilelebet” baki değildir. Ve hiçbir manası da yoktur bu konuda direnmenin.
Arkadaşlar kusura bakmasın “Saadet partisinin bu tavrı” Kemalistlerin “diğer adıyla” ulusalcıların tutumlarına benziyor.
Hani ulusalcılar veya Kemalistler “bu ülkeye ne gelecekse, hangi idare şekli gelecekse, kimler idare edecekse “hatta şeriat gelecekse bile” bunu biz getiririz deyip durdular ya yıllardır. Yıllardır sokakları bu sözlerle kirlettiler ya.
Bizim Saadet partisi yöneticileri de, sözcüleri de “aynı tavır içindeler” yıllardır. Bu ülkede din adına biz konuşuruz, İslam adına biz konuşuruz, ahlaktan ancak biz söz ederiz, İsrail hakkında “yalnızca” biz görüş bildiririz, bir biz kınarız zulmü diyorlar sanki. Amerika’yı ancak biz kovarız, üsleri bir tek biz kapatırız filan demeye çalışıyorlar.
Ve asla görmek istemiyorlar insan adına, ülke adına yapılan işleri. Merve Kavakçı’nın meclisten atılışını bilmek görmek istemiyorlar.
Başörtülü kadınların çektiği acıları, öğrenci kızların uğradıkları zulmü bilmek ve görmek istemiyorlar “bu nasıl bir adaletli” anlayışsa.
Ülkenin nereden nereye geldiğini asla görmek bilmek istemiyorlar. Ülke de baş örtüsü sorunu gibi “bir sorunun” kalmadığını bilmek görmek istemiyorlar.
Yine bilmek görmek istemiyorlar “bir zamanlar Başbakanlık köşkünde” Erbakan hoca tarafından “İslam bilginlerine” verilen yemeğin sonucunda kafirlerin nasıl kıyametler kopardığını.
Asla bilmek istemiyorlar “bu Ülkenin Amerika’nın göbeğine” bir cami yaptırdığını, ve camiyi bu ülkenin Cumhurbaşkanın açtığını. Hiç bilmek görmek istemiyorlar “o açılışta” Ülkenin Cumhurbaşkanın Kur’an okuduğunu, “ve bunun” dünya da bir ilk olduğunu.
Evet bilmek istemiyorlar “on yıllar önce” kapısından içeri Müslümanların asla giremediği, “Ülkenin Başkanının bile” eşinin baş örtülü kabul edilmediği, ve yine içinde “her türlü alkolün içildiği” ve bunun medeniyet sayıldığı Cumhurbaşkanlığı köşkünde “bu gün” ezan okunup cemaatle namaz kılındığını. Evet, ne bilmek istiyorlar, ne görmek istiyorlar Ülkenin Cumhurbaşkanın “bir sabah kalkıp” o köşkte ezan okuyabiliyor olmasını.
Elbette daha güzel şeyler olmalı. Elbette daha hayırlı adımlar atılmalı. Ama olmuyor işte, hiçbir şey birden bire olmuyor be kardeşim. Küfür olanca gücüyle demir atmış “atılması gereken yerlere” birden bire çıkarılıp atılmıyor “neden bunu” anlamamakta ısrar ediyorlar acep?
Şimdi arkadaşların tutunduğu son dal “Ayasofya’nın açılması. Bir gün Ayasofya da açılırsa “ne diyecekler” bakalım? Zira onların yapmadığı hiçbir hayırlı işi onaylamaya “bakın bu doğru oldu” demeye yanaşmayacak bu kardeşler. Daha ötesini yazmayalım artık. Daha ötesini yazarsak “daha çok kanar” yaralarımız, ve acılarımız daha çok çoğalır.
Umuyorum yine yanlış anlamazlar. Umuyorum anlarlar “sözlerimizin” kardeşlik adına olduğunu.