Ömer Hayyam der ki "sevip de yanmaktan korkanın, masal anlatmaktır bütün işi" onun dediği gibi "şimdi çoğumuz, kendimize, ve bir birimize masallar anlatıyoruz, iyi şeylerden söz ediyoruz. İyi insanlarız diyoruz mesela, ya da iyi iman ettiğimizi söylüyoruz bir yerlere. Ve biz böyle açık, böyle yalın, ve net yazıp söylediğimiz içinde birileri kızıyor, neden kızıyorlarsa.
Kardeşim seviyorsan, aşktan söz ediyorsan, sevdadan söz ediyorsan, gereğini yerine getireceksin. Yanmak gerekiyorsa yanacaksın, yolunda yürümek gerekiyorsa, yürüyeceksin, uğrunda karda kışta soğukta kalmak gerekiyorsa kalacaksın. Katlanacaksın karşılaştığın her zorluğa. Kolay mı sanıyorsun "öyle ben seviyorum, ben aşığım" filan demek.
Adem kaç yüzyıl koşturdu Havva'nın peşinde, ayakları yalın bıkmadan usanmadan. Geceyse gece, yolsa yol, ama dayanacaksın, ama yürüyeceksin, gerekirse katlanacaksın karşılaştığın her bir zulme. İmanın, inancın, aşkın sevdanın uğrunda katlanacaksın neye katlanılması gerekiyorsa. Evet buradan bir yere gelmek maksadım.
Geldiğimizi kabul edelim, ve söyleyelim söyleyeceğimizi. Bu zalimlerin, bu karanlık adamların, bu acımasız kişilerin yaşadığı çağda, bu savaşların bu acımasız ölümlerin yanı başında "insan gibi yaşamanın, Müslümanca bir duruş sergilemenin" bir bedeli var, ve biz bu bedeli ödemeye hazır olmak durumundayız, eğer söylediklerimiz, anlattıklarımız bir masal değilse.
Elbette kolay bir iş değil böyle bir çağda insan kalmak. Tercihini ona göre yapacaksın, ya insanların safında onların tarafında kalacaksın, veya zalimlerin alçakların katillerin safında. Ben insanlardan olacağım diyen her kişi "mutlaka dert edinecek" başka insanların acılarını, yıkımlarını, yedikleri sürgünleri, yolda kalışlarını, aç kalışlarını. İnsan olan dert edinir bir başka insanın başına gelen sıkıntıları, dertlerini.
Gerçek bir iman eden dert edinir "başka Müslümanların" başına gelen sıkıntıları ve acıları. Çünkü bütün kutsal metinler "bunun böyle olmasını söyler" bize. İnsan insan için vardır. İnsan başka insanların yanında olursa, elinden tutarsa, düşeni kaldırmayı kendine görev bilirse insandır, insan. Ve Müslüman yaptığı işin Allah'ın rızasına uygun olması gerektiğini düşünen adamın adıdır. Yoksa söz ile bir şeyin olmadığı anlaşılalı çok zaman oldu. Ağızlarıyla konuşup "yürekleri ile konuşmayanlar" hiç bir şey vermediler, başka insanlara.
Hep masal anlattılar. Hep içi boş hikaye anlattılar. Ne yazık ki "bu masalcıların, bu hikayecilerini içinde" çok fazla kişi var. Kimisi hoca, kimisi imam, kimisi müftü, kimisi ağabey, kimisi önder, kimisi şeyh. Hep masal anlatıldığı için içimizden bazı insanların dertleri acıları sıkıntıları acıları ve yaraları çoğaldı. Sahi iyilik adına, insanlık adına, Müslümanlar adına "görünür" bir değişiklik görüyor musunuz şehirlerde, sokaklarda. Gelin kalplerimizi yenileyelim, inançlarımızı kitaba uygun hale getirelim.
Merhamet duygularımızın üstünü açalım, vicdanlarımızın üstünü açalım. Bilelim "bu dünyada hiç bir şeyin" sahibi ve maliki biz değiliz. Masal ve hikaye anlatmayı bırakalım, boş sözler etmeyi, kendimizi kandırmayı bırakalım. Kalplerimiz konuşsun, vicdanlarımız, ve merhamet dolu yanlarımız bir şeyler desin. Kim olursa olsun düşeni kaldırmayı kendimize vazife bilelim, gücümüzün yettiği kadar.
Başka insanların acılarına, ve sıkıntılarına ortak olmanın çarelerini arayalım. Zira insan olmak da, Müslüman olmak da, bunu gerektirir. Hem bütün kutsal kitaplar, hem de bütün Peygamberler de böyle der. Gelin onlara yeniden kulak verelim.