Şimdi bu yenilmişlik günlerinde, insanların, ne yaptığını, ne söylediğini bilmediği günlerde, yiyip içtiğinin "helal mi-haram mı" olduğunu asla hesaba katmadığı, dert etmediği günlerde kardeşim.
Bu kıyamet günlerinde dünyanın, her yanı savaş kokusu, ölüm kokusu her yanı, ve en çok yalan söylenen zamanlar.
En çok hainliğin. En çok hokkabazlığın. En çok Tanır tanımazlığın. Kitap tanımazlığın "ve yeni tanrıların" ortalığı toz duman ettiği günlerde. Mesela CHP genel başkanı olan kişinin "aklını kaçırmış gibi" hareket ettiği, konuştuğu günlerde Kızlarımızın "ahşap düşlere tutunduğu" günlerde. Ve kadınlara "ölümlerden ölüm beğen" dendiği günlerde eski kocaları tarafından. Kimi sevdaların kıyıya vurduğu vakitlerde Kısacası "dünyanın canının acıdığı" günlerde, yani şimdi ki zamanda.
Kuşların. Çocukların. Kadınların. Toprağın. Evlerin. Camilerin/sonra aşkların, sevdaların canının acıdığı günlerde. Aşkın canı acır mı? deme acır işte. Aşkın da canı acır, sevdanın da. Erik ağaçlarının, elma ağaçlarında. Ay çiçeklerinin de "canı acır" böyle kısır zamanlarda.
Kimse kimseyi kandırmasın. Kimse dinlemiyor "dinin ne dediğine" kadınlar hakkında. Modern köle şimdi kadınlar yeni dünya da. Müslüman sanılan insanların yanında da.
Evet ey insan! En çok gözlerimiz acır böyle zamanlarda, sonra ayaklarımız. Ama bizi "öylesine uyuşturmuşlar ki" neremizin hangi şiddetle acıdığını bile bilemiyoruz. Vah bize. Yazık bize.
Ve sözlerimiz acı yüklüdür "böyle vakitlerde" bir birimize. Vur ha, vur, söyle ha, söyle. Ölsün isteriz kendimizden başka herkesi. Birilerinin "bir başkalarının ölmesinden çıkar sağladığı" alçak bir çağdayız şimdi. En çok katillerin, canilerin, merhamet yoksunu kişilerin konuştuğu bir çağ işte.
Canı çıksın böyle çağın. Bıçak yarası, kurşun yarası kitaplar bile. Bu gün de böyle söylensin söylenecek olanlar.
Selam her birinize. Çok selam...