Dünyayı fazla sevdiğimiz zamanlar, fazla tutunduğumuz zamanlardayız... Birileri çok kıydı insana...Acımadılar yani... Çok yazık ettiler ülke ahalisine... Bundandır işte bir karanlık bir zihniyet gelip kapladı her birimizi...
İnsanlık adına Müslümanlık adına, çocuklarımız adına yaşadığımız şehirler adına "kaygısı olmayan" insanlar haline getirdiler bugün bizleri...Oysa insan yüreğinde kaygı taşıyan insandır değerleri adına... Müslüman her zaman kaygı taşıyan insandı. İslam adına, çocukları adına, ülkesi adına, yaşadığı sokaklar adına...
Duyduğu her olumsuz haberden, gördüğü her olumsuz işten kaygı duyan kişidir Müslüman... Savaşlarda ölen öldürülen çocuklar kadınlar ve insanlar için kaygısı olmalı bir insanın, bir Müslüman... Benim yaşadığım çağda bunlar olmamalı diye üzülen insan olmalı...
Haksızlıklar karşısında üzülmeli, ve her daim bir sözü olmalı haksızlık yapanlara karşı... Biliyor musun aziz insan? Bizler daha çok güçlü olandan yanan olmaya çalışan insanlar haline geldik...Bakın yaşadığınız şehirlerin haline "en çok" güç makam ve servet sahipler itibar görür oldular zalimlerden olsalar bile, insanların hakkını gasp etseler bile...
Böyle bir duruşu İslam asla onaylamaz...Sizin en değerliniz Allah'a en yakın olanınız der İslam... Elbette biliyorum "bunları gündeme taşımak" kolay işler değil, kolay sözler değil söylenmesi gereken sözler... Ama ne edelim ki, söylememiz gerekiyor, her birimizin bir birine sözleri olmalı bu zamanda...Bir birimizi dürterek "uyuma kardeş" dememiz gerekiyor...
Çünkü farkında olamaz olduk, kaybettiklerimizin neler olduğunu, hangi değerlerimizin bizden uzaklaştığını...Zira insanı dört bir yanından karanlık bir zihniyet sardı, karanlık bir anlayış "ama bize ait olmayan" bir zihniyet bir anlayış...
Hani der ya Yunus "Be hey Yunus sana söyleme derler/ ya ben öleyim mi söylemeyince" acı da olsa söylenmesi gereken sözler var, bir birimize....Bir birimizi uyarmamız gereken vakitler var, o vakitler deyiz şimdilerde...
Söyleyelim mi? Evet biz insan olma kaygısı taşımayan adamlar, insan kaygısı taşımayan kadınlar, insan kaygısı taşımayan yöneticiler olduk... Soralım kendimize. Sonra geriye dönüp Peygamberlere soralım, Hazreti Muhammed'e (sav) soralım, ayetlere soralım...Duyacağımız tek söz bizim bu işlerden sorumlu olduğumuz, ve kaygılarımız olması gerektiği olacaktır...
Ama şunu da demeden geçmeyelim... Mesela dünyaları için, dünyada ki hayatları için "çocuklarımız adına kaygı duymayı azaltmadık, hepimiz bu kaygılardan uzak kalmadık, hep onların daha yüksek yerlere gelmesini, daha çok para kazanmasını arzu ettik, ve bu konuda her zorluğu, her sıkıntıyı göze aldık...
Hem de bir yandan "üç günlük dünya" diye, diye...Üç günlük dünya için kaygılananlar olarak "ebedi bir hayat için kaygı duymadık" çocuklarımız adına... Alınmaya darılmaya gerek yok, gerçeğimiz bu... Kaygı aziz insan, kaygı...
Bizim her daim kaygılarımız olmalı hayatımız adına, başka insanlar adına...Sokak çocukları adına, yoksullar adına, ihtiyaç sahipleri adına, su bulamayan kuşlar adına...Ekmeğe hasret sofralara adına, merhamet adına iyilik adına...Ve şehirlerimiz adına, şehirlerimizi bile aldılar elimizden...
Gelin kaygılarımızı geri çağıralım...
Gelin düşlerimizi geriye çağıralım...İyi adamları iyi kadınları geriye çağıralım...Kardeşliği geriye çağıralım gelin...İnsanlığı ve İslamı geri çağıralım...Kaygılarımızın varlığı insanlığımızın Müslümanlığımızın umudumuzun yarınlarımızın ışığıdır...
İyilik içinde kal aziz insan...