Dün gece durmadan, ve yorulmadan, ve bakmadan harflerin göz yaşlarına, kımıldamadan, ve düşünmeden şehrin soğunu, aldırmadan sarhoş seslerine, ve hiç üşümeden ayazlar da, kendime ait masallar yazdım. Kendimin ve kahramanlarımın, ve senin de içinde olduğun masallar.
İçim de akıp giden yolların bitmediği, ölülerin ve ölümlerin susmadığı, kadın çığlıklarının bulutlara karıştığı, ve benim bu halime denizlerin ağladığı, harmanım kesat, sözlerimin hiç dinlenmediği, ve okunmadığı yazılarımın,anlaşılmadığı, kadınların “deli bu adam “ dedikleri , bir günde, tabir edilmesi zor bir rüya gibi, şehrin en tenha yerine oturup, ve inadına bakarak denizin gözlerine, senin ellerine dokunur gibi, dalgalara dokunarak, ve yorulmadan bir gelip, bir gidişlerini seyrederek dalgaların, sensizliğe ağlamaktan kan çanağı olmuş gözlerimi yıldızlara gömerek, bereket yumağı ellerimi ay’a sallayarak, ve yeni baştan düşünerek kendimi “ben kimim?” diye, kendime masallar yazıyorum. Filleri deviren ebabil kuşları düşüyor aklıma.
Masallar yazıyorum kendime. İçin de puştluk olmayan, ihanet olmayan, insanların bunca zalim olmadığı, ve solup gitmediği çiçeklerin, martıların ölmediği, ve insanların kuşları ayetleri sevdiği, çocukları kadınları sevdiği, yoksulu sevdiği, toprağı sevdiği, içinde aydınlık şarkılar olan masallar yazıyorum. Bir ekmek sıcaklığında göz yaşlarım, masallar yazıyorum, bu gece başka bir şey gelmiyor elimden, İsa kadar günahsızım, suçsuzum sokaklarında gecelerin.
Dün gece, yani seni en çok düşündüğüm gece, ve en çok deli divane olduğum gece, ve en kötü günahlarımı sorguladığım gece, yani yeniden iman edip, imanımı yenilediğim, gece, kendime masallar yazdım. Kimse görmedi beni, ve kimse duymadı harflerin nasıl şiir söylediklerini. Ve kimse fark etmedi, benim perde aralığından şehri nasıl seyrettiğimi, yorulmadan, bıkmadan, seni nasıl zikir ettiğimi. Kimse görmeden, ve kimse duymadan hıçkırıklarımı, dün gece kendime masallar yazdım. Gömleğim göz yaşı lekesi, ve yırtık hem önünden, hem arkasından.
Dün gece kendime masallar yazdım. Suriyeli ocukların ellerini koydum harflerin arasına, ve annelerin kalbini, üşenmedim Kudüs’ün toprağını koydum, boşa geçen elli yılımın kalıntılarını koydum, ve otuz yıldır görmediğim, bulup ta çok sevindiğim bir dostun, güzel bir insanın, güzel bir kardeşin, bana söylediği sözleri koydum. Otuz yıl önce, ümmetin haline yazdığım mektupların sıcaklığını koydum.
Nazlı şafakların güzelliğini, candan verilmiş selamların sıcaklığını, “Kardeş olun” ayetinin yüreğini, içi boşaltılmış camilerin ağlamalarını, ve korkmadım Müslümanların ne diyeceğinden, ve hiç çekinmedim, Kapitalizm mezhebine tabi olanlardan, indirip infak ayetlerinin manasını koydum yazdığım masalların içine.
Dün gece kendime, masallar yazdım, cumhuriyetçilerin günahını koydum içine bohçamın, bohçam yırtıldı dört bir yanından. (Devam edecek...)