Kimilerinin canını sıksak da “artık” daha net ve daha anlaşılır şeyler yazmalıyız. Daha açık ve daha anlaşılır şeyler işte. Kim ne derse desin “bu ülkede” bir savaşın ortasındayız ahali olarak. Bu ülkeyi boğmak, ve yok etmek isteyen alçaklara la “onlara karşı duranların safının belli olduğu bir dönemde “bizde” safımızı belli etmeliyiz elbette.
Sorarsanız “daha önce safınız belli değil miydi?” diye, elbette belli idi, ama daha belli olsun istedim bu savaş günlerinde. Daha belli olsun istedim “vatan hainlerinin, alçakların” el-ele verdikleri “bu kahır ve acı dolu” günlerinde ülkenin. Ölümün ne zaman nereden geleceği belli olmayan “hangi şerefsizin” taşıyacağı bomba ile öleceğimizin belli olmadığı günlerde “daha net olmalı” değil mi safımız, bunu anlatmaya çalıştım, yoksa daha öteye bir şey yok.
Yine herkes kendi yerinde, kendi işinde herkes, ve kendi evinde. İstesek de beyaz adamların oturdukları yerlere giremeyiz biz, girsek de boğuluruz zaten. Aynı mahallede oturmamız mümkün değil, aynı sözü söylememiz imkansız “yazdıkları karşısında milyon dolar alan” vicdanı azalmış kimi yazarlarla.
Zira biz kitabın özgür çocuklarıyız bu dünyanın kirli sokaklarında, ve bu güzel Ülkenin. Ne ev sevdamız var, ne de lüks yaşama sevdamız. Ne de merak edenlerdeniz “kimin arabasının” kaç para olduğunu. Zalimler ne çok kirlettiler bu dünyayı, ne çok kan döktüler, ne çok sömürdüler insanı, insanlığı “isyanımız” bunadır.
Bütün bunların neticesi olarak “bundan sonra” biraz daha net şeyler söylemek için tarafımız daha net belli olmalı, daha anlaşılır olmalı söylediğimiz sözler, durduğumuz yer anlaşılır olmalı. Önce ahali anlamalı “ne demek” istediğimizi, kadınları anlamalı Ülkenin, çocukları anlamalı. Anlatabilirsek dağları anlamalı, ve kuşları anlamalı. Kuşları azalan şehirler bereketi azalan şehirlerdir bizim öğretimizde, unutmayalım bunu.
Tanıdık, ve bildiklerimiz eğilip büküldüğümüzü sanmasın “safımız belli olsun demekle” yanında durduğumuz insanların “var olan” günahlarını, var olan hatalarını ve eksiklerini söylemeyecek kadar “bakın burada hatalısınız” demeyecek kadar yılgınlık göstermeyiz, bu hep böyle biline.
Şimdiye kadar yazıp söylediklerimiz şahidimizdir ki “durmaya çalıştığımız yer” her zaman Muhammedi bir duruşu, Muhammedi bir anlayışı, Muhammedi bir kardeşliği ve dostluğu savunmak olmuştur. İnanıp iman etmişizdir ki “Dünyayı ve insanı aydınlığa çıkaracak, kardeşliği ayağa kaldıracak, köle düzenlerinin sonunu getirecek, ve paylaşma hazzını “hayatımıza taşıyacak” yalnız Muhammedi duruştur.
Yazarken söylerken bunu söylemeye çalıştık sadece.
Ve bunu yaparken asla minnetimiz olmamıştır dünyaya ve dünyalık bir nimete. Kimileri gibi “ne makam, ne mevki” sevdamız olmuştur, ne de pazarda ismimiz anılsın istemişizdir.
Ama her zaman insani bir vazife bilmişiz “dini yağma edenlere, şehirleri yağma edenlere, bağları bahçeleri yapma edenlere, dağları yağma edenlere” karşı çıkmayı. Ve Allah’ın kitabını “geçim kaynağı yapan” iki yüzlü adamlara karşı çıkmayı da. Münafık duruşlu kişilerin münafık tavırlarını açık etmeyi de.