Yani bu savaş günlerinde, hergün üç beş şehit haberinin alındığı günlerde, küçücük yavruların babasız, gencecik kadınların kocasız kaldığı günlerde, "ve içimizden bazı adamların, bazı siyasetçilerin, bazı din adamı sanılan kişilerin, çok konuştukları bu zamanda "eğer insan kendini ayetlere muhatap görenlerdense, yani kul olmanın izzetine talipse "işte bu talip olmanın" bir bedeli vardır" ve Müslüman bu bedele talip olduğu zaman gerçek kimliğine bürünür, ve rengi Müslüman rengidir. İşte böyle zamanlarda "ne yazmanın, ne kendini yazar sanmanın" ne şiir okumanın "ne de" kendini şair sanmasının getirdiği bir teselli yok insana. Eğer hayatını "Kurana tesilim etmiş olarak" yaşamıyorsa, kitabı rehber almamışsa hayatına. Biz farkında olmasak da "şimdi bütün şehirler" birer yangın yeri. Ve şehirlerin yaşayanları mukimleri "yani şehirde yaşayan erkekler ve kadınlar, efendiler köleler, namaz kılanlar kılmayanlar "hangi mezhebe mensup olurlarsa olsunlar" o şehirlerin "ya imar edenleridir, veya talancılarıdır" imar etmediğimize göre "her gün dağlar taşlar eksildiğine göre, bağlar bahçeler eksildiğine göre, ekin tarlaları portakal bahçeleri eksildiğine göre "ve gözümüzün önünde" kentin kalbine beton binalar çakıldığına göre "ya talancıyız, ya da talan edenlere seyirci olanlarız. Kimsenin bunlardan "bana ne" deme hakkı yok. İman ettiğimiz kitap bizi "gücümüzün yettiği" her şeyden sorumlu tutar. Onun için seçim dönemlerinde "oy vereceğimiz" insanların tabiata bakışını, ormanlara ağaçlara bakışını, canlılara olan ilgisini "iyi" gözden geçirmeliyiz. Bilmeliyiz ki "verdiğimiz her oy" bizi cennete de taşıyabilir, cehenneme de taşıyabilir. Şimdi bu sokaklar bu kadar kirliyse, ve ahlaksız kalmışsa sokaklar. Ve evler birer put yığını, ve eşya deposu haline gelmişse. Camiler "evet camilere" üç beş kişinin namaz kılma mekanı haline gelmişse, ve başkaca bir işlevi kalmamışsa kimse kusura bakmasın... Sağımız solumuz "uçsuz bucaksız cehennem" haline gelmiştir. Anlayalım ve kabul edelim "hesap gününün varlığına inana, iman eden bir insan" bu kadar sorumsuz sanamaz kendini. Biraz acı olacak ama yine de yazalım "şimdi biz, yani bu çağın Müslümanı" iman ettiğini sanıyor sadece. Ve kimsenin "çok kulak verdiği yok" kutsal metinlere. Ne kitap umurunda yeni insanın, ne Adem Peygamberin neden dünyaya gönderildiği. Nuh neden gemi yaptı, neden İsmail bıçağın altına boynunu uzattı "umurunda" değil kimsenin. Ve İbrahim "İbrahim" neden ateşe atıldı sahi? Ve Muhammed Mustafa (SAV) Muhammed Mustafa neler çekmedi ki, hangi çileye katlanmadı, hangi zulme uğramadı? Bütün bunlar neden oldu ki? Anlatsınlar dursunlar "Muhammed Mustafa'nın (SAV) hasır üstünde yattığını" ya sonra Anlatsınlar "kimi zamanlar" açlıktan karnına taş bağladığını? Bu anlatanların "kaçı" Muhammedi bir hayat peşinde? Kaçı İbrahim gibi putlara karşı çıkıyor? Kaçında "İsmail de" var olan teslimiyet var? Geçelim onları. Şimdi biz "seninle ben ey insan!" ne kadar Ademiz? Ne kadar Musa'nın yolunda, ne kadar İbrahim'in yolundayız? Sahi ne kadar "benziyor imanımız" Muhammed Mustafa'nın (SAV) imanına? NOT...Bu bir yol yazısıdır "eksiği ve noksanı" hoş karşılana. Yine binler selam her birinize. Kardeşliğimiz İslam üzere olsun.