İstanbul Sanayi Odası’nın geleneksel olarak yayınladığı “Türkiye’nin 500 Büyük Sanayi Kuruluşu arasına Antalya’dan AGT, ADOPEN, ANKUTSAN, Eti Elektrometalurji, CW Enerji ve Yörükoğlu firmaları girmiş..
ATSO Başkanı da, ATSO üyesi olan bu 6 kuruluşu kutlamış..
Bu 6 kuruluşu bir kez de biz kutlayalım ve “hayırlı kazançlar” dileyelim..
Ama..
Bu noktada sizlere “büyük firma olmak - marka olmak” arasındaki farkı bilmeyen “Antalya’daki iş dünyası”nın manzarasını aktarmak istiyorum..
Bunu daha önce de yazdım..
Bugün bir kez daha tekrarlamış olalım..
Başta ATSO Başkanı Davut Çetin olmak üzere Antalya’daki bütün “patron” kesimine söyleyeceğim birkaç lafım var..
…
BİNLERCE “FİRMA” VAR
Önce şu bilgiyi vereyim;
ATSO’nun (turizmciler dahil) 40 bin civarında üyesi var..
Bunun 27 bin civarı “faal” durumda..
Yani, irili-ufaklı 27 bin tane “patron” fiili olarak şu anda Antalya’da iş yapıyor, Antalya’dan para kazanıyor..
Soruyorum;
27 bin tane “patron” arasında, Antalya’ya “MARKA olarak katma değer sağlayacak” kaç kişi var dersiniz?
Türkiye’deki 500’e giren 6 firma dahil, hemen hemen hiç yok..
Niye “marka” olarak diyorum?
Çünkü, bir kenti sadece tarih ve doğasıyla bir “marka” olarak tarif edersek, eksiklik yaparız..
O kentin sanayisinde, sporunda, sanatında da “marka”lar yaratılmalıdır..
Bu da sanayici, sporcu ve sanatçı ortak yapımlarıyla mümkündür..
Ve işte o zaman o kent “herkesi mutlu edecek” bir konuma gelecektir..
Antalya’da “herkes” mutlu mu sizce?
…
ANTALYA-ANTALYASPOR
Davut Çetin, “Antalya’nın kıymetini bilmiyoruz” demişti..
Haklı, gerçekten bilmiyoruz..
Antalya’da “marka” olabilecek kaç tane “olgu” var, hiç düşündünüz mü?
Sadece 2 tane..
1- Antalya kenti (sadece turizmde)..
2- Antalyaspor (o da bir parlıyor bir sönüyor)..
Çünkü, “marka” olabilmek için sadece bu ikisi “gereken şartları” taşıyor gibi..
Bir de “uluslararası film festivalimiz” var..
O da Menderes Türel sayesinde “marka olma” yolunda ilerliyordu, şimdi akıbeti ne olacak belli değil..
Başka da yok..
…
Peki, “marka” olabilmenin, marka yaratmanın ilk 3 şartı nedir, biliyor musunuz?
1- Tanıtım.. 2- Tanıtım.. 3- Tanıtım..
Üretilen bir hizmet ya da ürün “tanıtılmaz” ise, kimse onun önce varlığını, sonra da emsallerinden farkını bilemez..
“Bilinirliliği” ve “farkı” fark ettirmenin tek yolu da “tanıtım yapmak”tır..
Tanıtımın da (reklam, haber reklam, afiş, sponsorluk, broşür ya da ‘şöhretleri’ kullanmak ve bu gibi) birkaç şekli ve yolu vardır..
Ve bunun için de “ellerin biraz ceplere girmesi” gerekir..
Yani bir “maliyeti” olacaktır..
Dünyada “marka” olmuş hemen hemen bütün firmalar ve kuruluşlar, karlarının neredeyse yüzde 80’ini “tanıtım” için harcıyor..
“Marka” olmanın ve bunun nimetlerinden yararlanmanın raconu da budur zaten..
…
“KAFA”LARI BASMIYOR
Bunu Antalya’daki o 27 bin patrona anlatamadık, anlatamıyoruz..
Bunu en başta ATSO Başkanı anlamalı aslında..
Bu patronların elinde “Antalya” gibi “dünyaca tanınan” bir kent ve biten sezonda Avrupa’yı kıl payı kaçıran bir “Antalyaspor” var..
Ama, patronlar bu ikisini de kullanmıyor..
Gariptir, diğer “tanıtım” argümanlarını da kullanmıyor..
Çünkü, “ceplerinden para çıkacak” diye ödleri kopuyor..
“Marka”lar karlarının yüzde 80’ini tanıtıma harcıyor..
Bizimkiler de lüks yaşam, lüks arabalar ve lüks tatillerle “kendilerini tatmin ediyorlar” o kadar..
Antalya’dan veya Antalya sayesinde kazanıyorlar, ama Antalya’ya gram katkıları yok..
“Kafa” bu olunca..
“Antalya’nın kıymetini bilmiyoruz” lafı daha bir anlam kazanıyor..
…
Unutmayın, “başka Antalya yok”..