İnsanlık huzurlu bir toplum oluşturmak istiyorsa, Allah Resûlü’nün merhamet anlayışını bir hayat modeli olarak benimsemeli ve merhameti evde, binada, sokakta, mahallede, okulda, işte, çarşıda, kısaca hayatın her alanında hakim kılmalıdır.
Bunun için yardıma muhtaç insanlara el uzatmalı, paylaşmayı bilmeli, zulme uğrayan insanları korumalı, çevresindeki bütün varlıklara; karaya, denize, havaya ve canlı-cansız bütün yaratılmışlara merhametle muamele etmelidir. Doğal dengeyi bozacak, çevreyi kirletecek, -insan olsun hayvan olsun- bütün canlıların hayatını tehlikeye atacak tutum ve davranışlardan uzak durmalıdır.
Bunun yanısıra Müslümanlar, hiç kimseye karşı kin, nefret ve düşmanlık duygusu beslememeli, herkese karşı adaletle muamele etmeli ve haksızlıktan uzak durmalıdır. Onu bu davranışa iten, imanı ve bu imanın kendisine kazandırdığı değerlerdir. Ayrıca Hz. Peygamber’in insanlığa sunduğu merhamet anlayışını yeryüzünde hakim kılmak için çaba sarf etmeli, her nerede olursa olsun, hangi inanç veya ırka mensup bulunursa bulunsun zulme uğrayan, şiddet gören, yardıma muhtaç insanların yardımına koşmalı, insanlığa İslam’ın merhamet dini olduğu mesajını vermelidir.
İnsanlık, İslam’ın merhamet anlayışını benimseyip onu hayatın her alanına yaydığı sürece huzur bulacak, Allah’ın yeryüzüne indirdiği merhamete sırtını döndüğünde ise huzuru arayacaktır.
“Ne mutlu, merhametli olanlara! Çünkü onlar merhamet bulacaklardır.”[1]
Ne mutlu, alemlere rahmet olarak gönderilen[2] Hz. Peygamber’in (s.a.s.) merhametini kendisine ilke edinenlere!