Peygamberimiz Hz Muhammed’i (s.a.v) doğum yıldönümlerinde ne kadar çok sevdiğimiz etkinliklerle anlatılmaya çalışılıyor. Halbuki bizden ne kadar çok sevdiğimizden ziyade onun ardından ne kadar çok gittiğimiz sorgulanacaktır. Onu anlama algılama hadislerini talim etme adına bu sıralarda hadislere her zamankinden daha fazla yer veriyorum.
İşte onlardan birisi daha Allah resulü buyurdu; “Dikkat edin vücudun içinde bir et parçası vardır. O düzelirse bütün vücut düzelir, o bozulursa bütün vücut bozulur. Dikkat edin o et parçası kalptir.” (Buhari – Müslim)
Kalbin, maddi yönü bilindiği gibi göğsün sol tarafına yerleştirilmiş kozalağımsı bir et parçasıdır. Bütün bedene kan pompalıyor. Kalbin kan gönderemediği bir organ işlevsiz kalır, felç olur. Bir aracı hareket ettiren motor ne ise insan bedeni içinde kalp odur.
“Kalp” sözcüğü ile ifade edilen maddi ve manevi hayat kaynağının bir de manevi yönü vardır. Yaratanı idrak etmek, ona iman etmek, onu zikretmek, onu sevmek sonuç olarak muhatap olduğu ilahi vahyi özümseyerek benimsemek ve bütün bedene; yani dile, ele, göze, kulağa, ayağa tüm organlara Allah’ı zikretme, kulluk etme sıfatını rabbani ve ruhani kimliğiyle vermektedir. Söz konusu edeceğimiz latif, ruhani ve rabbani özelliği ile insanın müdrik, arif, rahmet, şefkat, duygu ve hassasiyeti demek olan hakikatini temsil ediyor.
Kalbin bu manevi yönüyle cismani kalple olan ilintisi hususunda kesin bir bilgiye sahip olma noktasında insanlar bocalayıp durmuşlar. Kimileri arazın cismiyle, kimileri sıfatın isim (mevsuf)le, kimileri aleti kullananın aletle olan ilintisi gibidir, demişler,
Hadis-i şeriften de anlaşıldığı üzere kalp; latif, müdrik ve rabbani özelliğiyle bütün bedene hükmeden tüm organlara komuta eden bir padişah gibidir. Bedenin azaları onun askerleridir. Ona asla isyan etmezler, onun içindir ki göz kalbin penceresidir demişler. Göz harama veya Allah’ın razı olduğu şeylere bakacağı zaman emri kalpten alır ve hemen yerine getirir. Diğer organlarda böyledir.
Zaman zaman şahit olduğumuz elini, dilini, belini ve sair organlarını Allah’a isyankârlıkla kullanan bazı adamların “böyle yaptığıma bakmayın, iş kalptir, namaz kılmıyorum ama benim kalbim namaz kılanlarınkinden daha temizdir. Benim kalbimde bir şey yok ne varsa dilimdedir. Benim kalbim çok temizdir.” dediklerini duyarız. Böyle diyenler içi-dışı bir olmayan samimiyetsiz (nifak içinde yüzen) kişilerdir.
İmam Gazali, insan organının kalbe itaatini meleklerin Allah’a itaati olduğu gibi insan organlarının yaptıkları işlere de kalbin onlara start vermesi sonucudur. Ayakların hareketi, ellerin tutması, gözlerin bakması, kulakların dinlemesi v.s. azaların meşru ve gayrı meşru tüm faaliyetleri kalbin onlara verdiği komutun sonucudur.
O halde rabbimizin bize lütfettiği organlarımızı kendisi için yaratıldığı kulluk çizgisinde kullanabilmemiz; öncelikle kalbimizi iman ve tevhide, Allah’ın ve Peygamberinin muhabbetine açmalı onu huşu ve takva için bir mescit, ilim ve tevhit için bir medrese, zikrullah için bir tekke haline getirmeliyiz. Çehremize bulaşan bir kiri, lekeyi temizlemeden önce kalbimizin aynasına bulaşan kiri lekeyi temizlemeliyiz.
Bir hadisi şerifte: “ İnsan bir günah işler ve kalpte bir leke meydana getirir, sonra bir günah daha, bir günah daha.. derken günahlar insanın kalbini bir kılıf gibi öyle bir sarar ki, sonunda o kişi duymaz oluverir.”
Çünkü kalp, Allah’ı tanıma ya da şeytanı tanıma yeridir, yani kalp gerçekleri kabul ve red makamıdır. Kalbin temizliği Allaha iman ve ona ibadet etmekle mümkündür. Kalpteki iman, ibadet, zikir mutlaka bedenin dışına yansır. Çünkü iman ve tevhid kalpte asla hapsedilmez. Devam edecek...