“Küresel ısınma ve kuraklık” son yıllarda en sık tekrar edilen ifadelerden birisi haline geldi. İklimsel değişmeler de bu riskin bize hızla gelmekte olduğunu gösteriyor. Bazı bilim adamları küresel ısınma konusunda farklı görüşlerde olsalar da yaygın görüş bu yönde.
İklim değişiyor, iklim değişikliğiyle birlikte yağışlar azalıyor, kuraklık artıyor. Evlerde ve sanayi kullanımlarında kaliteli suya talep artıyor. Bunların yanında insanların vahşi tutumlarından dolayı yer altı-yer üstü su kaynaklarımız kirleniyor.
Günümüzde Dünya nüfusu 7,5 milyar dolayındadır ve bilim adamlarının belirtiklerine göre 1.3 milyar insan temiz sudan yoksun durumdadır. Türkiye’de yaşayanlar, şuanda bariz şekilde kuraklık sıkıntısına maruz kalanlara göre avantajlı gözüküyor. Ancak durum göründüğü gibi değil.
Sanıldığının aksine ülkemiz su zengini bir ülke değildir. Akarsu kaynaklarımız vardır, ancak günden güne debileri azalmaktadır. Göllerimiz vardır ancak günden güne dolulukları azalmakta ve hatta kurumaktadır. Zamanında yağması gereken yağışlar ve özellikle kar yağışındaki azalmalar su kaynaklarımızın azalmasına neden oluyor.
Kuraklık en fazla tarım sektörü üzerinde hızla kendini gösteriyor. Tarım ürünlerinin verimli ve kaliteli şekilde yetiştirilebilmesi suyun varlığına bağlı olduğundan, üreticilerimiz kendi çabalarıyla su arayışlarına başlıyor. Bunun için de tek yol sondaj yapmak.
Sondaj yaptırmak isteyenlerin belli kurallara uymaları gerekiyor. İlgili Kanun kapsamında D.S.İ.’ne müracaat edilip ruhsat alındıktan sonra su sondajı yaptırılması gerekiyor. İzinsiz sadece 10 metrenin altındaki kuyular açılabiliyor.
Ülkemizde ortak hareket etmekten ziyade bireysel hareket tarzı yaygın olduğundan, çiftçilerimiz bu konuda da kendilerine ait su kuyularının olmasını istiyorlar. Bazı üreticilerimiz ruhsatlı kuyu açtırırken bazıları da izinsiz bu işi yaptırıyorlar.
İzinsiz nasıl yapılabilir, D.S.İ. yetkilileri, muhtarlar, jandarma bu işin takipçisi, mümkün değil demenin işin kolayına kaçmak olduğunu ifade etmek isterim. Bence bu konuda yeterince denetim yapılmıyor.
Sondaj teknolojisindeki gelişmelere bağlı olarak artık günlerce kuyu açılmıyor. Akşam karanlığından tan vaktinin ağarmasına kadar kuyu açılıp, suyun kuyudan çekilmesini sağlayacak malzemeler ve tulumba bağlanmış oluyor.
Sahil kesiminde olduğu kadar yayla bölgelerindeki tarımsal üretimin yoğun yapıldığı bölgelerin denetlenmesi böyle olduğunu ortaya koyacaktır. Bu şekilde sondaj yapılması durumunda ise istenilen derinliğe inilmesi demek oluyor. Yani 20, 30, 40 metre yerin altındaki su miktarı beğenilmediyse 70 metreye, 100 metreye ve hatta daha derinlere inilebiliyor.
İşte yeraltı sularının daha derinlere kaçırılması da bu aşamada oluyor. Yani, düz bir zemin düşünelim, bu zemin üzerine bir delik açıyoruz, indiğimiz derinliği beğenmeyince biraz daha derine inip bir delik daha açıyoruz. Beğenmediğimiz ilk kısımda su var ise bu delikten aşağıya doğru suyun sızması mümkün hale geliyor.
Su kaçırılması olayını sadece birkaç kişi gibi düşünmemek gerekiyor. Arasında 50-100 metre mesafe bulunan komşuların ya da yerin altındaki su varlığının yönünde birden fazla bu sondajın açıldığını düşünürseniz olayın ciddiyeti anlaşılacaktır.
Sahil kesimindeki yeraltı su kaynakları yüksek yerlerdeki yağışların toprak altına inmesiyle zenginleşiyor. Yüksek yerlerdeki de kendi bölgesi ve daha yüksek yerlerdeki yağışlar nedeniyle zenginleşiyor. Bahsetmeye çalıştığım konuya lütfen bir de bu açın bakın. Bizden sonraki nesillerin su varlıklarını yok etmiş olmuyor muyuz?
Bu yazıdaki amacım yeraltı su kaynaklarımızın korunmasına dikkat çekmektir. Bu konuda bir özensizliğin olduğu ortadadır. Açılmış su kuyularının uygun şekilde birden fazla kişi tarafından kullandırılması gibi değişik çözümler üzerinde durulmalıdır.
LÜTFEN GELECEK NESİLLERİN YERALTI SULARINI DAHA DERİNLERE KAÇIRMAYALIM.