Tarım sektörümüzün sorunları sıralanırken, “üretim planlaması” bütün listelerde yer alıyor ve hatta en başlarda sayılıyor. Haliyle istenilen ölçüde bir planlama olmayınca da tarımsal üretimimizde aşırı şekilde dalgalanmalar yaşanıyor. Hangi ürünün yetiştirileceği de pazar fiyatlarına göre değişiyor. Halbuki stratejik bazı ürünlerimizi bu kadar başıboş bırakmamız doğru değil. Buğday, pamuk şeker pancarı bu ürünlerden bazılarıdır.
Türkiye’de buğday üretimi günden güne düşerken ihtiyacımız ithalat ile karşılanıyor. Çiftçilerimiz buğday üretmek yerine kendilerine göre alternatif ürünlere yöneliyorlar. Ulusal Hububat Konseyi’nin açıklamalarına göre buğday üretim alanı 10-12 yıl önce 9 milyon hektar iken, 2018 yılında yaklaşık 7 milyon hektara düşmüş durumda.
TÜİK verilerine göre 20 milyon ton buğday üretimimiz var. Verimliliğimiz ortalama dekara 300-400 kg civarında ve bizim bu rakamı 800-1000 kg seviyesine taşımamız gerekiyor. Birim alandan elde edilen verimi artırmak bir yana üretim alanı kaybımız ister istemez üretimin düşmesine de neden oluyor.
Peki üretim alanı neden azalıyor?
Bunun sebebi çiftçilerimizin buğday üretiminden çekilmesi. Çünkü yaptıkları yetiştiricilik sonrasında elde ettikleri gelir yeterli değil. Üreticilerimiz buğday yerine elma, erik ve benzeri meyve bahçeleri tesis ediyorlar. Son yıllarda ise yayla seracılığına kaymalar ise dikkat çekmeye başladı.
Bu konuda da çiftçilerimizi suçlamamalıyız. Bir dekar seradan 10 ton domates elde edildiği ve 1 TL’den satıldığı düşünülürse 10 bin TL kazanç elde edilebiliyor. Bir dekar buğdaydan ise 400 kg verim alınırsa elde edilen gelir çok çok düşük kalıyor. Bu durumda çiftçiler de daha kazançlı alternatiflerin peşinden gitmek istiyor.
Buğday örneğinden devam edersek, üretim düştükçe bütün gıda sektörü, büyük ve küçükbaş hayvan yetiştiriciliği, mantar üretimi ve benzeri sektörler de olumsuz etkileniyor. Bundan dolayı tarımsal üretime ve özelikle bazı ürünlere sadece üretici geliri üzerinden bakmamak gerekiyor.
Tekstilin hammaddesi pamuk, tohumculuk, şeker pancarı, patates, mısır ve benzerleri stratejik ürünlerdir. Vazgeçemeyiz. Çiftçilerin üretimden kaçmaması için desteklenmeleri gerekiyor. Devletimiz her geçen yıl destek miktarını ve çeşitliliğini artırıyor. Ancak biraz daha dikkatli olunarak daha fazla desteklenmelidir. Örneğin;
-Verilen teşvikler arttırılmalıdır. Örneğin buğdayda destek miktarı tatmin edici seviyeye, 20-20 Kr seviyesine çıkarılmalıdır. İthalata aktaracağımız parayı çiftçilerimize verebiliriz.
-Destekleme yapılan ürünlerde fiyatların belirlenmesi ve açıklanması zamanında olmalıdır.
-Nadasa bırakmanın önüne geçilmelidir. Bunun için alana dayalı desteklemeler yapılabilir.
-Desteklemeler açıklanırken üretim bölgeleri göz önüne alınmalıdır. Örneğin Elmalı’da aspir ya da ayçiçeği gerçekten destek kapsamında olmalı mıdır?
-Birim alandan elde edilen verimlilik oranı arttırılmalıdır. Bununa ilgili çalışmalar yapılmalı, yapılan araştırmalar uygulamaya aktarılmalıdır.
-Tarımsal üretimde girdi maliyetleri hızla artıyor. Bunu gözetmeden bazı ürünlerin pazar fiyatlarını düşürmek için ithalat yapılırken dikkatli olunmalıdır.
-Bazı ürünler ihtiyaç olduğu dönemlerde piyasaya sunabilmek için depolanmalıdır.
-Kırsal kesimlerden şehir merkezlerine göçler devam ediyor. Çiftçi çocukları tarımı bırakıp şehir merkezlerinde aynı kazancı elde edecekleri işlere yöneliyorlar. Kırsaldan göçün önlenmesi için acil önlemler alınmalıdır.
-Kırsaldaki üreticilerin örgütlenmesi tedbirlerden birisidir. Üreticiye dayalı üretici birlikleri mutlaka hayata geçirilmelidir.
-Son yıllarda organik tarım, iyi tarım uygulamaları gibi üretim sistemleri ciddi olarak destekleniyor. Bu üretim modelleri geliştirilerek kırsal daha cazip hale getirilebilir.
- Tarımsal üretimin yoğun yapıldığı yerlerde imar planlamalarına dikkat edilmelidir. Tarım alanları beton yığınlarına terk edilmemelidir.
Velhasıl tarım sektörü stratejik bir sektördür. Tarım içerisinde bazı ürünler ise kendi başlarına stratejik durumdalar. Bundan dolayı stratejik ürünlerimizden vazgeçmemeliyiz.