Türkiyemiz batısından doğusuna, kuzeyinden güneyine tarihi kalıntılara ev sahipliği yapılan bir coğrafyada yer alıyor. Dünya’daki ilk insan yaşamına ışık tutan Göbekli Tepe’de Anadolu’da, Romalılardan kalan şehirlerde burada, Bizanslıların bıraktıkları da bizim, Selçuklu eserleri de yanı başımızda.
Anadolu’nun medeniyetlerin beşiği olduğunun ispatı durumundaki bu eserlere sahip çıkmamız gerektiği hep söyleniyor. Devletimiz farklı kurumlarıyla bu eserlere sahip çıkmaya çalışıyor. Değişik araştırmalarla kazılar yapılıyor, gerekli olanlara restorasyon çalışmaları yapılıyor.
Türk tarihi açısından her ne kadar istenilen seviyede bilinçlenme olmasa da Selçukluların bıraktıklarında gerçek manada bir medeniyetin izlerini görüyoruz. Örneğin Kervansarayları incelediğimizde ne güzel şaheserler olduğunu görürüz.
Teke Yöresinde birçok han bulunuyor. Antalya’da hemen sayabileceğimiz Evdirhan ve Kırkgöz Han var. Evdirhan’ınrestorasyona ihtiyacı var. Döşemealtında, eski çağlarda Pamfilya ile Pisidia şehirlerini birbirine bağlayan yollardan biri olan, Bizans ve Selçuklu-Osmanlı dönemlerinde de işlevini sürdürmüş antik döşeme yolun yanı başında, harabe durumun bir han daha var. Bu han da inşallah bakıma alınır.
Ancak tarihi eserlerin restore edilmesi yeterli olmuyor. Restore edilen eserlere de sahip çıkmalıyız. Gezip gördüğüm yerlerde mutlaka tarihi kalıntıları görmeye çalışırım. Nisan ayında Bucak’da bulunan İncirli Han ve Susuz Han’ı görme şansım oldu. İncirli Han adeta tarihe meydan okuyor. Hala ayakta kalmaya çalışıyor. Mutlaka restore edilmeli, ziyaretçilerini mest etmeye devam etmelidir.
Antalya-Bucak yoluna 2 km uzaklıkta Susuz Köyü’nde bulunan Susuz Kervansaray ise görülmesi gereken yerlerden. Han üzerindeki kubbe ise güzelliğini perçinliyor. 1237-1246 yıllarında 2.Gıyaseddin Keyhusrev tarafından yaptırılan bu han tarihteki vazifesini üstlenmiş. Mülkiyetinin Vakıflar Genel Müdürlüğü’nde olduğunu Han’ın girişindeki tabeladan anlıyoruz.
Tarihin ve coğrafyanın acımasızlığı altında hasar gören han 2008-2009 yıllarında yapılan kazı çalışmalarıyla beraber restore edilmiş. Yapılan restorasyonda hem içeride hem dışarıda ışıklandırmalar yapılmış.
Yapılan çalışmalar neticesinde o güzel haliyle ziyaret etme şansım olmadı. Bu yıl Nisan ayında gördüğümde ise restore edilen yapı tekrar yıpranmaya bırakılmış durumda idi. Bina içerisinde ve dışında yapılan ışıklandırmalar sökülmüştü ve yerlerdeydi. İçerisinin ve dışarısının temiz olduğunu söyleyemem. Çatı kapatıldığı için ve kapısı da azcık olduğundan bazıları için korunaklı alan olmuş diyebilirim. Bahçesinde keçiler otlatılıyordu.
Işıklandırmaları görünce bir süre ziyaretçilerini temiz ve hoş bir görsellikle karşıladığını söyleyebiliriz. Ancak mevcut durumunda mutlaka restorasyonun hakkı verilmesi gerektiğini düşünüyorum.
-Merak ettiğim restore edilip eski görselliğine kavuşturulan bu tür yapılar neden yeniden kendi başlarına bırakılıyorlar?
-Bu yapıların bakımı için çözümler üretilemez mi? Vakıflar Genel Müdürlüğü bu konuda bir şey yapamıyor mu?
-Eğer Vakıflar yapamıyorsa Turizm ve Kültür Bakanlığı görevli koyamaz mı?
-Eğer bunlar yapılamıyorsa Belediyeler aracılığıyla bakım için görevliler ayarlanamaz mı?
Restore edilen bu yapıların gezilip görülmesi uygun bir ücrete bağlanabilir. Bu ücretle görevlilerin ücretinin bir kısmı ya da tamamı karşılanabilir. Belediyeler bunu rahatlıkla yapabilirler. Kurumlar arası iletişim ile çözülemeyecek konular değil. Örneğin Bucak Belediyesi 2 görevli belirlese Susuz Kervansaray restorasyon sonrasında hala temiz haliyle ziyaretçilerini ağırlayabilir.
Bu tür yerlerin tanıtımıyla ziyaretçi sayısı arttırılabilir. Bizler zaten gönüllü olarak Selçuklu eserlerinin tanıtımını yapmaya çalışıyoruz. Haydi hep birlikte Selçuklulara yakışır şekilde sahip çıkalım.