Türkiye’de turizm açısından gezilip görülecek yerlerden bahsederken bazı mağara isimleri zikredilir. Ortaaokul ve lise eğitimim sırasında duyduğum ancak görme şansı bulamadığım bu mağaralardan birisi Burdur İl sınırları içerisinde yer alan İnsuyu Mağarası’dır. Geçtiğimiz yıl ziyaret etmek istemiştim ancak yürüyüş yolu tadilatı nedeniyle kapalı olduğundan girememiştim. Bu yıl 22 Nisan tarihinde görme şansım oldu.
İnsuyu Mağarası Burdur-Antalya karayolunun 13. Kilometresinde bulunuyor. Bu istikamette giderken ana yola uzaklığı da 1 km. Mağaranın geçmişi uzmanlara göre binlerce yıl öncesine dayanıyor. Mağaranın uzunluğu yaklaşık 600 metre olmasına rağmen yaklaşık 300 metrelik kısmı gezilebiliyor.
Mağara içerisinde bulunan sarkık ve dikitler görülmeye değer şekiller sunuyor. Bunların oluşumları belki 10 bin belki de 15 bin yılı buluyor. Yazılı kaynaklar incelendiğinde irili ufaklı 9 gölden bahsediliyor. Şuan sadece Dilek Gölü ve Büyük Göl ismi ile iki alanı görme şansına sahibiz.
Ancak Büyük Göl’ün 1980’li yıllarda yazılanlara bakılırsa eski halinden eser kalmamış. O dönemlerde üzerinde sandallarla geziler bile yapılabiliyormuş. Şuan üç parçaya ayrılmış ve hatta artık su bile yok. Dilek Gölü’ne su olduğu dönemlerde paralar atılıp dilek tutulurmuş. Adı da buradan geliyor. Su olmayınca dileklerde tutulamıyor.
Ülkemizin ilk turizme açılan mağaralarından olan İnsuyu’nun suları hakkında raporlar hazırlandığı, şeker, mide rahatsızlıkları, egzama, hemoroit, astım gibi rahatsızlıklara iyi geldiğinden bahsediliyor. Mağara girişinde bizim de şahit olduğumuz temiz ve serin bir hava hareketi var. İçeriye doğru ilerledikçe bu serinlik devam ediyor.
Geçtiğimiz yılki ziyaretimde içeriye girememiştik ancak görevliden astım rahatsızlığına çözüm olduğunu kendi tanıklığıyla anlatmıştı. Almanya’dan bir karı-koca aile duyum üzerine karavanı ile geliyor. Bir ay boyunca her gün mağaraya giriyor. İlk günden itibaren kendisinde iyileşme hissediyor ve nihayet astım problemini yeniyor.
Mağara içerisine girdikten sonra adına uygun bir beklenti içerinde her yerden su damlacıklarının üzerimize düşeceğini düşünüyorduk. Tadilat sonrası iyileşen yürüme yolundan ilerlerken suyun yokluğu dikkatimizi çekti. Dilek Gölü’ne gelince sadece kayalıklarla karşılaştık ve sudan eser yoktu.
Sonrasında tarihin acımasızlığı içerisinde oluşmuş şekillerin güzelliklerini resimleyerek Büyük Göl’e ulaştık. Düşmeyen su damlacıklarının sebebine burada da tanık olduk. Mağarada su yoktu. Şaşkınlığımızı kendi aramızda konuşurken, misafirlerini gezdirdiği anlaşılan 60 yaşlarında bir teyzenin sesi “tarihe not düştü.”
“Yağışlar azaldı. Bir de köylüler sürekli su çıkarmak için kuyu kazdırıyorlar. O kuyular buranın suyunu bitirdi.”
Ben de kendisine “Teyze daha önce buraya gelmiş miydin?” diye sordum. Aldığım cevap az önce söylediklerinde haklı çıkarır gibiydi. “Çok geldim. Misafirlerimi gezdirmek için sürekli buraya geliriz. 30 sene önce bu göllerde su vardı. Her yerden su damlardı. Zaten yağışlar azaldı. Bir de köylüler sürekli su çıkarmak için kuyu kazdırıyorlar. O kuyular buranın suyunu bitirdi.”
Bu teyzenin bahsettiği, son yıllarda yayla bölgelerinde seracılık ve diğer tarımsal faaliyetleri nedeniyle çiftçilerin su amacıyla açtırdıkları sondaj çalışmaları. Daha önce yazdığım “Yeraltı Sularını Kaçırmayalım” başlıklı yazımda İnsuyu Mağarası ve bu tür örneklere yeterli açıklamalar içermektedir. Eğer bu yazı okunursa ne demek istediğim net olarak anlaşılacaktır.
Kısaca yine ifade etmek gerekirse; sondaj yaptırmak isteyenlerin belli kurallara uymaları gerekiyor. İzinsiz sadece 10 metrenin altındaki kuyular açılabiliyor. Bu da yasaklanmalıdır.
Çiftçilerimiz kendilerine ait su kuyularının olmasını istiyorlar. Bazı üreticilerimiz ruhsatlı kuyu açtırırken bazıları da izinsiz bu işi yaptırıyorlar. Bu şekilde sondaj yapılması durumunda ise istenilen derinliğe inilmesi demek oluyor. Yani 20, 30, 40 metre yerin altındaki su miktarı beğenilmediyse 70 metreye, 100 metreye ve hatta daha derinlere inilebiliyor. İşte yeraltı sularının daha derinlere kaçırılması da bu aşamada oluyor.
Yani, düz bir zemin düşünelim, bu zemin üzerine bir delik açıyoruz, indiğimiz derinliği beğenmeyince biraz daha derine inip bir delik daha açıyoruz. Beğenmediğimiz ilk kısımda su var ise bu delikten aşağıya doğru suyun sızması mümkün hale geliyor.
Açılmış su kuyularının uygun şekilde birden fazla kişi tarafından kullandırılması gibi değişik çözümler üzerinde durulmalıdır.
İnsuyu Mağarası’ndan yansıyan izlenimlerin fark edilmesi ümidiyle sularımıza sahip çıkmalıyız diyorum.