Ziyaret etmek istediğim şehirlerden birisi olan Diyarbakır’a, Cuma namazı kılmak üzere davet edilince hiç tereddütsüz evet cevabını verdim. İyi ki de Diyarı Bekir’e gitmişim. Diyarbakır’a giderken şehrin ismi nereden geliyor diye arkadaşlardan birisi ile kısa bir sohbetimiz olmuştu. Demiştim ki yerleşim yerlerinin isimleri genellikle tesadüfi olamaz, mutlaka bir kaynağı vardır.
Diyarbakır ismi nereden geliyor kısaca göz atalım. Öncelikle bu güzel şehrin birçok medeniyete ev sahipliği yaptığını bilmeliyiz. Asurlular döneminde Amidi Asur hükümdarı zamanında “Amid” ya da ”Amidi” ismiyle anılmıştır. Roma ve Bizans dönemlerinde “Amid, O’mid, Emit, Amide” isimlerine rast geliyoruz. Türkler 11.Yüzyılda bölgeye gelince, şehirde kullanılan siyah renkli taşlardan dolayı “Kara Amid” demişlerdir.
Günümüzdeki anlamı ise Arabistan’dan bölgeye göç eden bir kabileden geliyor. Dicle nehri civarına yerleşen bu kabilenin adı “Bekr Kabilesi.” Bu dönemde Diyar-ı Bekr, yani Bekrlerin Diyarı deniliyor. Bu isim Osmanlılar döneminde de kullanılmış olup, son haline 1937 yılında Bakanlar Kurulu kararıyla kavuşmuştur. İsim ile ilgili kısa araştırma neticesinde bunlara ulaştım.
Gelelim Diyarbakır’da gördüklerime. Diyarbakır’a ayak basar basmaz ilk aklıma gelen güvenlik meselesi idi. Devletimizin yetkililerinden Allah Razı Olsun, şahit olduklarımız kadarıyla ifade etmek gerekirse, güvenlik problemi yok. Yetkililerin titizlikleri sonucu şehirde güvenli bir yaşam sürüyor.
Diyarbakır surları artık daha net şekilde ortada ve üzücü olaylardan sonra hatırlamak istemezcesine ziyaretçilerini ağırlamaya başlamış bile. Sur içinde turizme kazandırılan yerler, müze haline getirilen binalar tarihe tanıklıklarına tanıklık etmenizi bekliyor.
Unutmayalım, Diyarbakır Anadolu’nun İslam’a açılan kapısıdır. Dinimiz açısından beşinci önemli şehirdir. Şehrin fethini gerçekleştiren Halid Bin Velid’in oğlu Hz.Süleyman ile birlikte 27 sahabe burada yatıyor. Yazmak basit ama ziyaret ettiğinizde mutlaka etkileneceksiniz.
Şehir içerisinde çok fazla tarihi cami var. Tarihi kalıntılar var. Ulu Cami başlı başına etkileyici bir yer. Cuma namazını eda etmek için girdiğimde, “İslam benim, size ne oluyor da bir birinizi boğazlıyorsunuz. Hoşgörünüze ne oldu? Burada hainin yeri yok.” Dediğini hissettim.
Dört farklı mezhebe bağlı insanlar kendileri için ayrılan yerlerde veya birlikte namazlarını eda edebiliyorlardı. Malikiler, Hanbeliler, Şafiler, Hanifiler aynı mekanda aynı imamın arkasında kıbleye dönüyorlar. Böyle bir mabedin olduğu yerde her daim hoşgörü vardır, olmalıdır, olması sağlanmalıdır.
Ulucami’nin yapısında Romalılar da var, Bizanslılar da, Selçuklular da var, Osmanlılar da. Hemen yakınlardaki eski sokaklar görülmeye değer. Cahit Sıtkı Tarancı’nın evi müze haline getirilmiş. Ziya Gökalp Müze’si de buralarda.
Osmanlı dönemi paşaları adına yapılmış konaklar, hanlar da var. Görülmeye değer ve dimdik ayaktalar. Hasanpaşa Hanı ve Sülüklü Han sadece ikisine örnek. Roma dönemine ait On gözlü köprü Dicle üzerinden yol açıyor. Yazacak daha çok şey var, ancak son olarak Eğil’i yazmazsam bu vebali taşıyamam.
Eğil İlçesi’nde yer alan peygamberlerin istirahatgahını mutlaka görmelisiniz. Burada 9 peygamber, bölgede ise 890 sahabe kabrinin olduğu rivayet ediliyor. Ziyaret ettiğinizde Hz. Elyesa (A.S.), Hz. Zulkifl (A.S.) ve Nebi Harun-i Asefi türbelerini göreceksiniz.
Hz. Elyesa ve Hz. Zulkifl peygamberlerin mezarları 1995 yılında bugünkü bulunduğu yere taşınmış. Taşınma sırasında 9 kişiden oluşan yeminli bir heyet iştirak etmiş. Bu dokuz kişinin ifadelerine göre bu peygamberlerimiz mezara koyuldukları gibi duruyorlarmış. Ve bu peygamberlerimiz Kuran’da ismi geçen nebilerdir.
Şunu ifade etmek isterim ki 3200 yıl açılmayan bu mezarlar keşke hiç açılmasaydı. Keşke bizler yeni yerlerinde değil de oralarda ziyaret etseydik. Hadi bu iki peygamberimizin mezarı açıldı, keşke şahit olunanlardan sonra çıkarıldıkları yerler Dicle Barajı’nın suları altında kalmasaydı. Çünkü sular altında kalan yerlerde benzer mezarların olduğu söyleniyor. O bölge baraja dahil edilmeyebilirdi. Düzeltmek için geç kaldık mı, bence hayır?