Ekonomimize en büyük katkıyı koyan sektörlerin başında gelen tarımımız, doğal afetler ve sebze fiyatlarındaki dalgalanmalar ile konuşulmaya devam ediyor. Birkaç hafta önce yaşanan aşırı yağmur, sel, dolu, fırtına ve hortum nedeniyle büyük kayıplar yaşayan üreticilerimiz, yaralarını henüz sarmaya çalışıyor. Özellikle hortum ve sel felaketlerinin olduğu yerleri canlı canlı görürseniz zararın boyutunu anlayabilirsiniz.
Çiftçilerimiz yaralarını sarma çabasındayken sebze fiyatları birden şaha kalkmaya başladı. Hemen kameralar pazar tezgahlarına yöneldi, market reyonlarına gitti. Fiyatlar oldukça yüksek. Bunu üreticiler de kabul ediyor ve samimi olarak yıl boyu bu fiyatlardan onlar da satış yapmak istemiyorlar. Ülkemizin çilekeş üreticilerine sorsanız, kendilerini zarar ettirmeden belirli kazançlara razı olduklarını görebilirsiniz.
Türkiye’de sebze meyve fiyatları bazı aylarda yükselir, bazı aylarda da aşırı şekilde düşer. Örneğin geçtiğimiz haftaki patlıcan fiyatında olduğu gibi yıl boyu ortalaması kilogramı 14 TL’yi asla bulamazsınız. Evet, bu 14 lira çok yüksek bir rakam ve tüketicilere ulaştığında iki katını düşünseniz bile alınması çok çok zor bir fiyata ulaşmış oluyor. Ancak Mayıs, Haziran, Temmuz aylarında 50 Kuruş olan patlıcan da kazandırmıyor.
Şimdi sormak gerekiyor, patlıcan 14 TL’den ertesi gün nasıl 7 TL’ye düştü. Bu kadar hızlı çıkabiliyor ve düşebiliyorsa bunun sebebi herhalde yaşanan hortum felaketi değildir. Yüksek fiyatların nedeni üretilen sebze-meyve miktarlarıyla ilgilidir. Bazı ürünleri yetiştirmeyi çiftçiler tercih etmezler ya da yeteri kadar üretici olmaz. Üstüne iklim koşullarının uygunsuzluğu eklenince arz düşüyor. Üretilen ürün tüketimi karşılamıyorsa da ister istemez fiyatlar yükseliyor.
Serada sebze yetiştiriciliğinde neden maliyetler gündeme hiç getirilmiyor? Pazar fiyatları yükselince dikkat çekmek kolay, maliyet artışlarında da aynı hassasiyeti göstermeliyiz. Gariban çiftçiden bunu esirgemeyelim.
Tarımsal üretimde girdi temini yapanları denetlemeliyiz. Bunda da sadece yerli olanları değil küresel firmaları da kapsama alanına almalıyız. Çiftçinin sorunlarına çözüm olan bazı girdiler piyasadan yok oluyor veya çok azalıyor, azalınca fiyatı artıyor. Neden azalıyor, kontrol etmeliyiz. Bu ifadeler ile amacım girdi sağlayan firmaları zan bırakmak değil. Tarımsal girdilerin üretim maliyetleri artınca onların da yapacakları bir şey kalmıyor.
Tarımsal girdilerin pek çoğu ithal ediliyor. Bunları yerli yatırımlarla üretmeli, ucuz şekilde çiftçilerimizle buluşturmalıyız.
Sebze fiyatlarının aşırı yükselmesine aracıların aşırı kazanç hevesleri sebep ise kontrol ederek yaptırım uygulanabilir.
Üretim bölgelerindeki hallerde komisyon çiftçiden kesiliyor. Bunun ürün fiyatlarına etkisi yoktur. Üretici bölgelerindeki ürünler tüketici bölgelerindeki hallere giriş yapıyor. Tüketici bölgelerindeki hallerde düzenleme yapılmalıdır. Antalya’dan başka bir yere gönderilen ürün neden tekrar hale giriyor? Doğrudan pazara ya da markete gidebilir.
Marketler sebze-meyve satarak çiftçilerin ürettiklerinin neredeyse %50’den fazlasını tüketici ile buluşturuyor. Marketlerin satış yapmaması tarımsal üretimimize zarar verir. Satmamak çözüm değil, mesele aşırı fiyat artışının önüne geçmektir. Domates seradan 3 TL’den satın alınıyor, Antalya’da süpermarkette 7-8 TL nasıl olabiliyor? Doğrudan üreticiden alıp 4-5 TL’ye satamazlar mı? Bizim bu tür sorunları çözmemiz gerekiyor.
Yıllardan beri söylediğimiz üretim planlamasını bir türlü başaramadık. Başarmış olsaydık bu fahiş artışlar olabilir miydi? Örneğin soğan üretimimiz bu yıl yeterli olmadı, olan ürünlerde depolarda çürüdü. Şimdi ithal ediyoruz. Soğan üretimiyle ilgili planlamamız hiç olmadı.
Fiyatlar çok yükselince sebze ve meyvelerin mevsiminde yenilmesi tartışması gündeme geliyor. Günümüzde domatesin, hıyarın, patlıcanın mevsimi ne zaman? Bunları illaki yazın mı yememiz gerekiyor? Bu tür tartışmaların tarımımıza zarar vermekten öte bir işe yaradığını düşünemiyorum. Eğer mevsiminde yenilsin denilerek kış mevsiminde sebze üretmez isek ülke ihtiyacımız için ithalata mahkum kalırız.
Türkiye’nin sadece 2019 yılı Ocak ayı yaş-sebze meyve ihracatı yaklaşık 200 milyon dolar. Bu ihracat rakamında Antalya’nın payı yaklaşık 40 milyon dolar. Bunun hatırı sayılır miktarı sebzelere ait. Sebzelerde seralarda yetiştiriliyor. Yani hem ülkemizin ihtiyacı karşılanıyor hem de ihraç ediyoruz.
Nüfusumuzun yaklaşık %40’ı tarım sektörü içerisinde yer alıyor. Mevcut üretimimiz bu orana göre çok düşük. Daha fazla üretmeliyiz, daha fazla ihracat yapmalıyız. Çiftçilerimiz de daha fazla kazanmalıdır. Bunu başarmanın yolu tarım sektörünün iyi irdelenip kalıcı çözümler ile sorunlarının çözülmesi gerekiyor. Bunu hep birlikte başarabiliriz.