Not: Toplumu bilgilendirmek adına önemli bir eserden iktibas yapılmıştır.
Tahirü'l-Mevlevî, Mevlevîlik tarikatının bir başka özelliğinin mensuplarındaki istiğna niteliği olduğunu belirtmektedir. İstiğnâ, Allah'tan başka hiçbir varlıktan bir şey beklememek demektir. O, Mevlevîlerin Mesnevî adlı eserden aldıkları güçle, şeyh, halife, mürşit olan kişilerin birçok insanı mürit olarak kendilerine bağlayarak onlardan vergi aldıkları eleştirilerini yapan bir kişiye şöyle cevap vermiştir:
"Başına adam toplamak, onları vergiye bağlamakla Mesne- vî'nin ne alakası var? Okuduğunuz 1/18 Mesnevî şerhinde, başı-nıza adam toplayın onlardan vergi alın! diye bir tavsiye gördünüz mü? Galiba tarikatlar içinde istiğnâsıyla en ziyade temeyyüz et-miş Mevlevîlik olduğuna vâkıf değilsiniz. Ben elli sene evvel Mev- levî tarikatına intisap etmiştim, o andan bu ana gelinceye kadar tevehhüm ettiğiniz vergiyi ne verdim, ne de aldım."
Mevlevîlerin makam mevki sahipleri önünde eğilmemesi ge-rektiğine inanan ve hayatı boyunca da bunu uygulayan Tahirü'l- Mevlevî, daha yirmi yaşlarındayken, kudumzenbaşı-zâde Şahap Efendi'yi, Muhâsebât Reisi Zühdü Bey'in eteğine öpmek için sarılması sebebiyle, 'tok evin aç kedisi' 'edepli tekkenin edepsiz misafiri' gibi sözlerle eleştirmiştir. O, Mevlevî dervişlerinin, dünyalık için eğilmeyeceğini de ekleyerek aşağıdaki iki beyti Şahap Efendiye okumuş ve yaptığı işin yanlışlığını ortaya koymuştur: Ey terakkî isteyen dünyâda sen zannetme kim
El etek öpmekle insan nâil-i âmâl olur
Merd-i kâmil eylemez takbîl-i zeyl-i ehl-i câh Âb-ı rûyu çünkü insâniyetin pâmâl olur Tâhirül-Mevlevî, "Ey dünyada ilerlemek isteyen kişi! Sen zannetme ki el etek öpmekle insan arzularına kavuşur.
Olgun bir insan makam mevki sahiplerinin eteğini öpmez. Çünkü bu şekilde davranış insanlığın değerini ayaklar altına alır" anlamındaki yukarıdaki beyitlerine daha sonra eklediği beyitlerle on sekiz beyitlik bir kaside nazmetmiştir .
Tâhirül-Mevlevî'nin Mevlevîlik tarikatı ile ilgili olarak üzerinde hassasiyetle durduğu bir diğer konu ise, bu tarikatın Alevîlik, Şiîlik ve Bektaşîlikle ilgisi olduğu ve Veledîlik ve Şemsîlik adlı iki kolunun bulunduğu hakkındaki görüşlerdir.
Mevlânâ ve Mevlevîlik üzerinde araştırmaları olan Abdülbaki Gölpınarlı, Mevlevilik'te Veledilik ve Şemsîlik şeklinde iki kol bulunduğunu; Şemsîlik ko- lundakilerin Alevî olduğunu söyler. O, Mevlevîlik'in Ulu Arif Çe- lebi'den sonra Batınî bir karakter kazandığından ve açıktan şarap içme gibi, dinî hükümlerin zahirine kayıtsız kalan Bektâşî ve Alevî meşreb Mevlevîlerin varlığından ve bunların, Şems-i Maşrıkî ve Şems-i Tabesî gibi Şems mahlasını kullanan şairlerin Alevîliğe ait şiirlerini Mevlânâ'ya nispetle 'Divân-ı Sagîr' adlı mecmua meydana getirdiklerini ifade eder.
'Mevlevî mutaassıpları' olarak nitelediği Veledî kolu mensuplarının da, Mesnevî'de kendi görüşleri lehine tahribatta bulunduklarını belirtir. Ve bu grupları anlattığı bölümü, her iki grubun da Mevlânâ'yı anlamaktan uzak olduğunu vurgulayarak tamamlar .
Tahîrül-Mevlevî ise, "Bazı Bektâşî meşreb Mevlevîler, Mevle-vîlik, Veledîlik ve Şemsilik nâmıyla iki koldur. Veledîler zühdü; Şemsîler aşkı ihtiyar etmişlerdir' derlerdi. Bu söz hezeyânın ta kendisidir. Söyleyenlerin maksadı; kötü işlerini ve Mevlâna mesleğiyle telifi kâbil olmayan hareketlerini örtmek içindir. Bi-linmelidir ki Mevlevîliğin kolu şubesi yoktur. Kuruluş tarihinden, zamanımıza kadar yetişen Mevlevî ârifleri Şems-i Mevlânâ'nın câzibesine tutulmuşlar ve; Peykiz döneriz bir güneş etrafında Manzûme-i Şemsiye-i Mevlânâyız demişlerdir.
Bilfarz o vahdet yolunda bir ikilik bulunmuş ol-saydı, ikisinin de sultan Veled'de birleşmesi lâzım gelirdi. Çünkü arz ettiğim gibi Sultan Veled, Hazret-i Şems'in halifesi idi." di-yerek Mevlevîlik'te ikilik bulunmadığını ifade etmiştir.