B. 516. Kimya, eski telâkkiye göre civayı; gümüş, bakır ve sair madenlerle karıştırıp "İksir" denen şeyi de ilâve ederek altın elde etme sanatıdır. Simya, gözbağcılıkla, bakanlara hakikatta olmıyan bazı şeyleri göstermektir.
B. 518. Mor renk eski İran'da yas rengidir. Bu renge "Duhanî — duman rengi" de denir Mevlâna Celâleddin'in de Şems'in son defa olarak kaybolmasından, yahut şehidedilmesinden sonra bu renkte hırka giydiği ve bu renk sarık sarındığı en eski kaynaklarda yazılıdır.
B. 528. Calinus, Bukrat'tan sonra en büyük hekimdir. Milâdın 131 inci yılında Bergamada ölmüştür. Bu hekimin birçok eserleri Arapçaya çevrilmiştir.
B. 529. Kur'an'ın 7 nci suresi olan A'raf suresinin 157 ve 158 inci ayetleriyle 62 nci suresi olan Cumua suresinin 2 nci âyetinde H. Muhammed'in "ümmi" yanî anadan doğduğu gibi kalmış, okuma yazma öğrenmemiş olduğu bildirilmektedir. Böyle olduğu halde Kur'an gibi birçok yerleri hakikaten fevkalâde bir kitabı tebliğ etmesi, zamanındaki şairleri şaşırtmış; kendisine "kâhin. şair.." demişlerdi. 6 ncı sure olan En'âm suresinin 92 nci âyetinde Mekke'ye "Ümm-ül Kura — Köylerin, şehirlerin anası, aslı" dendiğine nazaran "ümmi"nin "Mekkeli" mânasına geldiğini de Peygamberin bir hocadan okumamış olmakla beraber okuma yazma bildiğini söyliyenler de vardır.
B. 535. Hârut, Mârut adlı iki melek, insan oğullarının kötülüklerini görüp Tanrı'ya şikâyette bulunmuşlar. Tanrı, onlara "Onlardaki şehvet sizde de olsa daha beter olursunuz" demiş. Fakat bu melekler, isyan etmeyeceklerini söylemişler. Bunun üzerine Tanrı, bunlara şehvet verip Bâbil'e inmelerini buyurmuş. Bâbil'de hâkimlik ederlerken gayet güzel bir kadın bir iş için geliyor. Melekler kadına meftun oluyorlar. Fakat kadın, ya kocasını öldürmelerini, yahut puta tapmalarını, yahut da şarap içmelerini, aksi takdirde onlara ram olmıyacağını söylüyor. Şarap içmeyi ehven bulup içiyorlar, bunun üzerine kadın "Her gece ism-i âzam okuyup göke çıkıyorsunuz. o ismi bana da öğretin" diyor, öğretiyorlar. Kadın, göke çıkınca Tanrı onu bir yıldız şekline sokuyor. Zühre yıldızı bu kadınmış. Meleklere de dünya azabiyle ahret azabından birini kabul etmelerini söylüyor. Dünya azabını kabul ediyorlar. Tanrı, bunları Bâbil kuyusuna baş aşağı astırıyor, orada kıyamete kadar azap çekmekteler. Kur'-an'da 2 nci surenin (Bakara) 12 nci âyetinde bu iki meleğin Bâbil'e indikleri, halka sihir öğrettikleri, kendilerine müracaat edenlere sihir öğretmeden "Biz Tanrı tarafından size bir imtihan olarak geldik. Sihir öğrenip kâfir olmayın" dedikleri hikâye edilmekte, yukardaki vak'a anılmamaktadır. Hârut, Mârut, esas itibariyle Ermenilerin iki mabudundan bozmadır. Mevlâna birinci ciltte 3320 nci beyitten 3359 uncu beyte kadar yine bu hikâyeden bahseder.