İnanç ve müzik ilişkisi üzerine inşa edilen ve müzikal açıdan üst düzey bir noktaya taşınan bu müzik, icracının iki temel gereği yerine getirmesini gerekli kılar. İlki olmazsa olmaz niteliğinde olan ayin icracılığının manevi boyutudur.
Bu maneviyat ise tasavvufı ve felsefi inanç değerlerinin, müzisyenin karakterine ve ruhuna olan yansımalarıyla ortaya çıkar. Dolayısıyla Mevlevî bir müzisyenin mana dünyasıyla güçlü bağlarının olması beklenir. Diğer bir taraftan icracılık noktasındaki ikinci gereklilik ise yeterli müzikal bilgi ve donanımdır.
Günümüzde ayin icracılarının hem Mevlevî geleneğinin işaret ettiği manevi değerlerle hem de müzikal açıdan teknik bilgi ve donanımla yetişebileceği özel bir eğitim kurumu ya da bir merkez yoktur. Geleneksel Türk müziği eğitimi veren kurumlarda ayin icrasına yönelik eğitim veriliyor olsa da icracının manevi yönünü besleyebilecek bir eğitim ortamı söz konusu değildir.
Anlaşılacağı üzere manevi gelişim konusu, icracının insiyatifıne kalmış bir mesele olarak bu konuda önemli bir boşluk oluşturur. Elbette burada günümüzde ayin ritüellerine katılan icracıların ve eğitim kurumlarında ayin icrasına yönelik eğitim veren hoca ve akademisyenlerin görüşleri önemlidir.
Ayin icracılığı konusunda ayinin manevi boyutunun müzik unsurlarına yansıdığını bize açıklayan Selçuk Üniversitesi Dilek Sabancı Türk Müziği Devlet Konservatuarı Öğretim Üyesi Oğuz Karakaya, aynı zamanda ayin ritüellerinde yer almış bir icracı olarak ayin müziğinde inanç unsurlarıyla müzik unsurlarının etkileşiminden ve bu etkileşimin icracılık konusundaki öneminden bize bahseden görüşme kişisidir.
Bu doğrultuda Oğuz Karakaya (Kişisel Görüşme, 05.11.2015), ayin müziğinde icracının farkında olması gereken ayin basamaklarının mana dünyasıyla olan ilişkisine yönelik şu açıklamaları getirmiştir:
Şimdi insanın kendi kulluğunu bilmesi dedik birinci selamda. Birinci selamın usûllerine baktığımızda genellikle 14/8'lik Mevlevi devr-i revanı olarak adlandırılan usûl yaygın olarak kullanılan 14/8'lik devr-i revanı. Ama bunun yanında düyek usülünün de kullanıldığını yine görebiliyoruz.
Gerek Hüseyin Fahrettin Dede'nin Acemaşiran Mevlevi ayininde gerekse Sultan III. Selim Han'ın Suzidilara Mevlevi ayin-i şerifinin birinci selamında yine düyek kullanıldığını görüyoruz. Bu usûllerin metronom yapılarına ve kendi velveleli doğal kalıbını dikkate aldığımızda bize bu usûllerin ne son derece ağır, ne son derece yürük olduğunu, orta bir karakterde, yapıda olduğunu bize hissettiriyor. Özetle insanın kendi kulluğunun bilinmesi idrak edilmesi noktasında birinci selamdaki bu usullerin seçilmiş olması tesadüfi değil.
Her bir selamın farklı anlamlar taşıdığına dikkat çeken Oğuz Karakaya, icracının bu anlam dünyasını hissetmesi ve hissettirmesi noktasında köprü vazifesi göreceği bir konuma işaret etmiştir. Karakaya tarafından vurgulanan usûl ve melodi, ayinin ve ayinin bütün selamlarının manasının müzikle ilişkisinin anlaşılabilmesinde kilit müzik unsurlarıdır. Bu unsurların ikinci selamda yine mana ve müzik ilişkisinde etkili olduğunu açıklayan Karakaya şu açıklamaları yapmıştır:
İkinci selama geldiğimizde ikinci selamda bambaşka bir usulle karşılaşıyoruz. Nedir o usul? 9/4'lük ağır evfer. Şimdi bu usule geldiğimizde 9/4'lük ağır evfer, şimdi 9/8 demiyoruz 9/4'lük deniliyor. Neden? Çünkü bir mertebe daha ağırı. Neden? Çünkü oradaki ana tema Yüce Allah'ın büyüklüğü, varlığı karşısında bir hayranlık duyumu söz konusu. Oradaki o ruh halinin yansıtılabilmesi o ruh haline bürünebilmesi için üstatlarımız 9/4'lük ağır evfer şeçmiştir ve gelenekte bu adeta bir kalıp olmuş. İkinci selam ve ikinci selamın temsil ettiği düşünce ortada ve buna göre de bir usul seçimi yapılmış.
Özellikle usulün ilahi bir manayı temsil edebilmesindeki gücüne vurgu yapan bu açıklamalardan anlaşılacağı üzere ayini yöneten bestedir. Bestede ise ritmik yapının müziğin karakterinin hissedilebilmesi noktasında özel bir etkisi vardır.